Bolum I: Karnak'ın Dünyası
Binlerce yıl önce, zaman sınırı olmayan enerjiler varlık buldu ve kendini birgün hayat olarak telafuz edilecek kumaÅŸa dokudu.
Bu kumaÅŸtan önemsiz bir güç parçası olan bir iplik kendini ayırdı ve tek başına bilinç kazandı.
Bilinç kazanmış olan Logos bunu kendine hayat yaratmak için aldı. Günlerce , en yüksek daÄŸlar, en derin vadiler, ve masmavi göklerin olduÄŸu ilerideki Carnac dünyasını ÅŸekillendirdi . 49 günde kendi büyüsü yoluyla suların kayaları kesmesini saÄŸladı, vadileri su kapladı ve okyanus yaratıldı. Kısa zamanda bu dünya, uzaydan turkuaz bir mücevher gibi sarkan fevkalade bir maviye büründü. Fakat, nehirlerin, okyanusların, ve göllerin muhteÅŸem zekasını tecrübe eden birileri vardı. Logos kayaların ve daÄŸların hayat barındırmadığını öÄŸrendi.
Topraktan kalan son enerjiyi biçimlendirerek hayatı yarattı. Suda yüzen balıkları yarattı ve bu su için minnettar olan agaçları da balıklar kadar çok sevdi. Daha sonra dünyaya lütufta bulunmak için hayvanları ortaya çıkarttı ve kuÅŸları uçurdu. Ve son olarakta kendine benzerliÄŸiyle insanları yarattı. Onlarda kendisi gibi dünyayı kendi ihtiyaçlarına uygun bir ÅŸekilde biçimlendirebilme gücüne sahipti ve ilk insanlar büyük nehirlerin yanına yerleÅŸtirildi. Orada geliÅŸmek ve basarılı olmak için herÅŸeye sahiptiler.
Bir müddet herÅŸey iyi gitti. Åimdi bir tanrı olan Logos özdü .Yarattıkları memnundu ve kendilerine verilen yerde muvaffak oldular.
Fakat sonunda herÅŸey kötü gitmeye basladı.
İnsan ırkını kendi ÅŸeklinde yaratma acelesindeyken, bir parça toprak kullanılmamış olarak kalmıştı. Bu toprak parçası ,en karanlık vadide ,yüzyıllar boyunca ,güzel birÅŸeye dönüÅŸmek için sırasını bekledi.
İlk başta sabırlıydı.
Kendi kendine "Logos'un benim için özel bir planı var" diye düÅŸündü. "Belki hala beni neye dönüÅŸtürecegine karar veremedi."
Ancak her ÅŸuurluda olduÄŸu gibi sabrı taÅŸtı ve tükendi. Dünyanin ilk kumaşından yapılma ve Logos'un kendi aklından aşılanmıs aklıyla, bu unutulmuÅŸ toprak parçasi kendini var etti. YavaÅŸ yavaÅŸ kendini dönüÅŸtürürken, unutulmanın etkisiyle daha çok nefret doldu.
Logos bu unutulmuÅŸ parçayı hatırladığında, herÅŸey için çok geçti. Kendini Patos olarak adlandıran bir varlık oluÅŸmuÅŸtu. Logos'la güç konusunda eÅŸitti fakat onun merhametinden ve kendi benzerini yaratma sevgisinden uzaktı. Onun yerine Logos'un büyük çabalarla yarattıklarını bozmayı arzu etti. İntikam olarak Patos'un ilk hareketi ,Logosun en başından beri hoÅŸlanmamış olduÄŸu deÄŸiÅŸimdi.
Bu çalışmaları dört mevsim sürdü, gündüz ve gece, canlı ya da ölü. Logos’un kendi çektiÄŸi terkedilme duygusunu ve acısını yaÅŸamasını istediÄŸinden bu Patos için yeterli deÄŸildi. Bir avuç kum aldı, her tanesine teshir ederek bunu insanoÄŸlunun istek ve duygu dolu günahı haline dönüstürdü. İnsanoÄŸlunun içine alıp koyduÄŸu her taneyle birlikte, insanlar Logos'a karşı tavır almaya baÅŸlamışlardı. Aç gözlülüÄŸü, ÅŸehveti, ve üstün gelip yok etme sevgisini öÄŸrendiler.
Patos'u durdurmaktan aciz Logos aÄŸladı.Patos'un dünyayı deÄŸistirmesinin üstünden epey zaman geçti. Logos'un kendi ebedi zekası için sürekli dünyayı elinde tutma çabası, ölümün yaratılışıyla parçalanmıstı. KumaÅŸ deÄŸiÅŸmiÅŸti, cünkü yaÅŸayanlar ölürse yeni hayat onların yerini alıyordu. Logos'un yaratma gücü vardı fakat yenileme gücü yoktu. Bu arada her ne kadar Patos'un isteÄŸi dışında olsa da, ölüm ve yaÅŸam arasındaki farklılık yeni bir varlık oluÅŸturdu. Ölüler tarafından geride bırakılan enerjiden yeniden hayat görevi yeni bir tanrıya düÅŸtü. Bu hayat tanrıçası Akara'ydı.
Dünya ile çok az ilgilenen Logos ve Patos'tan farklı olarak, Akara her canlı ile iletiÅŸim halindeydi. YaÅŸlıların yaÅŸlanıp ölmesini izledi ver yerlerine gençlerin gelmesini saÄŸladı. Dünya'da yaÅŸayan canlıları anlamayı öÄŸrendi. Onların gerçek yaratıcısı olmamasına raÄŸmen, kendisi yaratmış gibi sevdi. Zamanla, Logos'un dahada uzaklaÅŸtığını farketti. Logos yarattıklarının deÄŸiÅŸtirilmesinden doÄŸan acıya katlanamayacağından, onları ihmal etti.
Akara, "belki bu çocukların yükümlülüÄŸünü ben almalıyım" diye düÅŸündü.
Kaderde olduÄŸu gibi, onları kendine ait yapma giriÅŸimi geri çevrildi. Logos yarattıklarından daha da uzaklaÅŸacağından korktu. Akara'ya sorumluluklarına geri döneceÄŸine söz verdi. Tanrıça, bu sözden tatmin oldu ve bu isteginden simdilik vazgeçti. O ilgilenilen bir dünya istiyordu. Kendisi dahi anlamamış olmasına raÄŸmen, içten içe bu onurun kendisine ait olmasını istedi.
Logos sözünü yerine getirirken, Patos tekrar ortaya çıktı. O Logos'un ilk yarattıkları olan ,rüzgarı hissettiÄŸi ve bulutlara dokunabilmesını saÄŸlayan daÄŸlara zarar vermeye kararlıydı. Rahatlıkla, Carnac'ın özündeki ateÅŸi çagırdı. Daha evvelden beri duran güçler eridi ve daÄŸların zirvesine gelip lav kraterlerini oluÅŸturdu. Logos çok sevdiÄŸi daÄŸlarının yok olmasından korkup Patos'u durdurmakta yavas kalmıstı. Patos daÄŸlara darbe vurup her volkana zarar veriyordu. Yok edici güçler akarak önlerine cıkan herÅŸeyi iclerine alıyordu. Ormanlar ve içinde yaÅŸayanlar yok edildi, nehirler hiç birÅŸey kururcasına kaynadı, ve insanlar taÅŸ kesildi.
Akara, nesiller sonra yok edilen ormanların çoÄŸunu yeniledi. Hayvanlar dünya üstünde tekrar dolaÅŸmaya ve nehirler eskisi gibi tekrar akmaya basladı. İnsanlarda kayıplarını tekrar tedarik ettiler. Yeni kuÅŸakların cogu atalarının basından neler geçtiÄŸini bilmiyorlardı. Onlara göre, sessiz daÄŸlar arada bir ateÅŸ kusuyordu, yapmaları gereken onların cezbedici büyüsüne karsı ihtiyatlı davranmaktı. Aslında, bir cogu oralara ayak basmak bir yana, oralardan asagıyı Logos'un bir zamanlar yaptıgı gibi ÅŸeyretmiyorlardı bile. Bundan dolayı Logos yeniden kendi içine çekildi ve olan bitenle de hiç ilgilenmedi.
Bu kez Akara, Logos'un üstlenmesının gerektiÄŸi görevi almaya kararlıydı. Fakat onun kolayca vazgecmeyecegini bildiÄŸinden, yaÅŸamın iyiliÄŸi için zayıf kalpli Logos ve zararli Patos'tan kurtulmak için komplo tasarladı.
Diger tanrıların bilmediÄŸi fakat Akara'nın bildiÄŸi bir tanrı daha vardı. Bu tanrı yok etmekten baÅŸka birÅŸey bilmeyen Cypher'dı. Bazıları, Cypher'ın Carnac'a kendi metodlarıyla yok etme fikrini yerleÅŸtiren Tanrı olduÄŸuna inanirdi. Patos deÄŸiÅŸimden sorumlu olsa bile, onun doÄŸasında yok etmek yoktu. Åimdiye kadar birçok tarihci bu konu üstünde tartışmaktadır.
Kendisine Cypher'in bu varlığı söylendikten sonra, Logos sürekli olarak Akara'ya bu yeni tanrı hakkında sorular sormaya basladı.
"Cypher'in nasıl var olduÄŸunu ben bilmiyorum, fakat birÅŸey kesin o da onun yaratma gücünün olmadıği. O toprağı daÄŸların üstüne öremez, yaÄŸmuru kara dönüÅŸtüremez ya da bu dünyaya hayat getiremez. YapabildiÄŸi ÅŸey en büyük dağı en küçük toz halinde öÄŸütmek, karı buhar yapmak, ve yaÅŸayan herÅŸeyi vurmak. Onun yoketme gücünden baÅŸka birÅŸeyi yok. Patos'tan kurtulmak için onun gücüne ihtiyacın var."
Bunu duyar duymaz, Logos Cypher adli bu tanrıyı aramaya koyulur. Kendi dünyasının eski düzenine döneceÄŸinin hayaliyle tanrıçanın gülüÅŸünü farketmez.
KarşılaÅŸtıklarında, Cypher, Logos'un düÅŸündüÄŸü gibi gücü yansıtan bir obje deÄŸildi.Aksine, muhteÅŸemliÄŸinin tersini yansıtıp yorgun ve bitkin gözüküyordu ve diger tanrılarda olan ihtiÅŸam onda yoktu. HerÅŸeye raÄŸmen Logos hayat tanrıçasına güvendi ve Cypher'dan bir iyilik istedi.
Akara'nin Cypher'a daha önce yaklastığını ve kendinden öncekileri yok etme fırsatından bahsettiÄŸinden habersizdi." Patos'u öldürmelisin" diye önerdi, Akara. "Logos, idealist ve zayıf onu zevk için bile öldürebilirsin." Cypher Akara'ya güvendi. Ne de olsa yaÅŸamın saflığı, içinde hiç bir kötülük bulundurmazdı.
Patos'la karşılaÅŸmanin hazırlıgını sürdürürken, Logos etrafina bulutlar .çizdi. Bulutlardan öyle güzel keskin bir cisim yaptı ki bu o cismin ölümcüllüÄŸünü maskeledi. Onu Cypher'a verdi ve birlikte Patos'un yaÅŸadığı yer olan Carnac'in en derin vadisine gitmek için yola koyuldular.
Vadinin aÄŸzında durdular. DeÄŸiÅŸim tanrısının böylesine verimsiz bir yerde yaÅŸaması ilginçti. Yaklastıklarında, Patos gölgelerin arasından dışarı çıktı. Varolan en iyi tahtadan yapılmış bir mızrağı vardı. Bu mızrak bir sakinlik ve hoÅŸluk hissi yayıyordu ve yasama ışık veriyordu, tıpkı sakin bir orman gibi. Böyle bir silahı sadece "biri" yapabilirdi.
Bu ikisının gelisiyle ilgili olarak Patos'u ziyaret eden bu "biri" sabırla kaçınılmaz olarak düÅŸündüÄŸü ÅŸeyi bekliyordu: Logos'un, Patos'un, ve belki biraz ÅŸansla Cypher'in sonunu!
SavaÅŸ çok kızışmıştı, Cypher saldırırken mücadelecilerin aÄŸzından bir kelime bile dökülmedi. Patos sadece ayakta durup saldırıları kesiyor ve yapabilirse karşılık vermeye calisiyordu. Logos'ta savaşı izleyip, Patos'un sonunun gelmesi için dua ediyordu.
Esit güçlü tanrılar, kendilerine avantaj saÄŸlamak için kiÅŸisel güçlerine döndüler. Patos, yıldızları ve güneÅŸi silip dünyayi karanliga boÄŸdu. Zaten karanlik vadiyi çok tanimayan Cypher iyice korlesti. Patos, mizragiyla rakibini omzundan yaraladı. Çok kizan tanrı, vadiyi içindeki bütün kayaları aleve vererek yok etmeye basladı. Alevlerin ortaligi aydinlatmasıyla tekrar görmeye basladı.Bu sırada Patos'u yanan ormanin sactiÄŸi ışıktan yararlanarak fark etmiÅŸti.
Bu andan yararlanıp ileri atıldı ve Patos'un sol eline şiddetle saldırdı.
Patos, sanki kanı içinden çekilmiscesine bağırdı. Cypher ve Logos zaferle ona bakarken, Cypher ve Patos'un içinde enteresan birÅŸey olmaya basladı. Dış görünüÅŸlerinde bir deÄŸiÅŸiklik olmamasına raÄŸmen, onların hayat gücü parcalandı ve birbirlerinin içinde yeniden ÅŸekil aldı. Biraz büyüyle, Patos ÅŸimdi Cypher'in vücudunda yaşıyordu. Cypher'in özü biraz önce yaraladığı Patos'un bedenindeydi.
Acı içinde olmasına raÄŸmen Cypher'in ruhu olumun kolayca gelmesini reddetti. Son olarak, mızrağı aldı ve kendi vucuduna, kendinden calininan vucuda sapladı. Kendi dehasını yansitan Patos yoketme Lord'u tarafindan kendine atilan mizraktan kacmadı.
Cypher olurken Patos oldu. Cypher daha da zayıfladı. Vadi yanarken Logos kacınca daha da yalniz kalmıştı. O sırada anladıki artık onun güçleri yok etmeye yaramiyordu. Fakat biraz cabayla deÄŸiÅŸimi Patos'un kullandıği gibi kullanabildi. Bütün güçlerini yaralı koluna odakliyarak, önce kanamayı durdurdu. Sonrada kas ve kemiklerini çekerek kaybolan organın yerini tutmasını saÄŸladı.
Tamamen iyileÅŸip, yeni gücünü bulup herkesin duyacağı ÅŸekilde bağırdı: "Yeniden doÄŸdum. Dengim yok. Korkun benden!"
Gücünü göstermek için Vadiyi paramparça etti, ve taÅŸtan olmayan fakat camdan bir abide meydana getirdi. Bu abide her yöne bakan keskin kenarları ile belki güzel deÄŸildi, ama gene de deÄŸerinden birÅŸey kaybetmemiÅŸti. Insanlar, toplu halde gidip tanrıları Cypher'a biat ettiler.Yaratılış kumaşının hassas bir yapısı vardı. Patos'un ve Cypher kimliÄŸindeki yeni Patos'un getirdiÄŸi degisikliklerle, Carnac deÄŸiÅŸim sinyalleri vermeye basladı. İlk basta, çok önemli olmayan deÄŸiÅŸimlerdi bunlar. Ciceklerin kokusu yok olmaya, mevsimler tahmin edilemez bir hal almaya, ve o arada bir kahverengi su akmaya basladı. Insanların farkettiÄŸi bu ÅŸeylere yorumuysa su oldu: "Hiç bir acıklamaya gerek yok, bazen bir ÅŸeyler oluverir."
Bütün bunlar Cypher'in yaptıkları deÄŸildi, kendisine göre o yeni buldugu bu oznelerle çok meÅŸguldu. Yıllar sonra, insanoÄŸlu alti büyük kralliga bolundu: savaÅŸcılığıyla ünlü Cole ait Hellsgarem, limanları ve gemileri celikten Buegrant, beyaz ÅŸehir Arrdeam, hasadi muhteÅŸemligiyle ünlü olan Planisad, ticaretin merkezi Brisbia, ve en son olarakta bütün bunlardan en uzaktaki El Morad.
Iste bu zamanlarda, ilginç yaratıklar Carnac'ın her tarafında görünmeye basladılar. Önceleri, onların kurtlar, ayılar veya diger vahÅŸi hayvanlardan olabilecekleri sanildi.
Ama onlar farklıydı.
Her gecen yıl farklılıkları daha da büyüdü. TaÅŸtan varlıkler, sihir, ve herÅŸeyden kotusu daha önce arkadas olanlar ÅŸimdi anime edilmis, yasami kendilerinin anladıği bir ortama dönüÅŸtürmeye yani olumu getirmeye calisan cesetler olarak yeniden dünyaya gelmisti.
Uzun zaman gecmeden, bu cehennemden gelen yaratıkların sayısı öyle çok arttı ki, yüksek duvarların ve savunmacılarınin korudugu insan ÅŸehirleri bile onların gücüne boyun eÄŸdi. İlk olarak Planisad düÅŸtü ve haliyle yiyecek kaynakları azaldı. Daha sonra Brisbia ve Arrdeam düÅŸtü. Güçlü barbar krallık Hellsgarem bile ayakta duramadı. DüÅŸmesine izin vermeyip kendi ÅŸehirlerini kendileri yaktılar. Bazı hayatta kalanlar Buegrants'in gemileriyle kendi ÅŸehirlerini terk edip, deniz yoluyla El Morad'a kactilar.
El Morad'in yoneticısı Kral Manes sığınmacıları ön yargı yapmadan aldı. Hali olanlara da orduda yer verildi. Yeni savaÅŸcılar yetistirildi, saldırı baslamadan, malzemeler getirildi, silahlar yapıldı ve zırhlar parlatıldı. El Morad'in vatandasları ÅŸehirlerinin dusurulmesine izin vermemeye kararlıydi ve daha önce baÅŸka ÅŸehirlerden kacıp gelenler bu ÅŸehirdekilere tamamen sagdiktilar. Zaten El Morad dusurulurse gidecek baÅŸka yerleride yoktu. Bazı olaylarla birlikte, önemsiz El Morad insanoÄŸlunun en son tutundugu güçlü yer olarak kaldı. Eger düÅŸerse insanoÄŸlunun var olusu duracaktı.
Kazanılan ilk güvenden sonra, saldırılar zaman, sıra, ve düzen gözetmeksizin yapılmaya devam etti. Yedi uzun yıl savaÅŸtılar ve yedi uzun yıl Kral Manes cektikleri eziyete karşı sagir kulak ve kor göze dönen tanrılara dua etti. Tarihin onların çektiÄŸi eziyeti biraz daha ileriye götürmesine raÄŸmen, kahramanlarımız ilk iki yıl sonrasinda, saldırılara alistilar ve kendilerini gelistirdiler. Basariya gidiyorlardı. Duvarlarınin güvenliginin dışına çıkmaya bile cesaret ettiler. Metal için ÅŸehirin arkasındaki daÄŸlara tünel kazdılar. Silahlı birlikleri ormana göndererek tahtalar topladılar. Yiyecek bulmak karşılaÅŸtıkları ilk sorun olarak öne çıktıysa da, nüfusu daÄŸ içlerine ve yer altına kaydırarak yeterli ölçüde ekip biçilecek arazi elde ettiler.
Üçüncü yıl, yetenekli ve tecrübeli savaÅŸcılar bu canavarları avlamaya basladılar. Küçük sayılar halinde seyahat eden bu birlikler (partiler) zayıf yaratıkları ve diÄŸerlerinden çok ayrı kalmış canavarları bulup öldürdüler. Bu savaÅŸcılar geriye macera ve ihtiÅŸamin hikayelerini getirdiler. Daha sonra bu birlikler (partiler) kendilerini organize ederek Pianna Åovalyeler'ine(Pianna Knights) dönüÅŸtüler. El Morad'dan ayrı yaÅŸadılar ve hayatlarını iÅŸlerine adadılar. Hatta iclerinden bazıları sihir ve iyileÅŸtirme sanatlarını öÄŸrendiler. Insanlar olumlu olunca unutulmus olan sanatlardı bunlar.
Yedinci yılın son gecesi, siradışı birÅŸey oldu. El Morad üstüne kırmızı yaÄŸmurlar yaÄŸmaya basladı. YeÅŸil bir sis bulutu yakınlaÅŸtı. Yıllar sonra ilk defa bir alarm verildi, herkes kapılara koÅŸtu ve bir çok kiÅŸi korkuyordu.
Kral Manes onu kimin dinlediÄŸinden habersiz dua etti. Bu kez ona cevap veren Cypher olmuÅŸtu.
Kral Manes "Çok uzun süredir dua ettiÄŸim sendin. Neden ÅŸimdi cevap veriyorsun?" diye sordu. Tanrılar su ana kadar hiç cevap vermemiÅŸlerdi ve birçok kiÅŸi varlıklarından ÅŸüphe duymaya baÅŸlamıştı.
"Gerek yoktu" diye bir cevap geldi.
"Hergün bir insanım ölüyor, bundan daha büyük bir gerekçe mi var?"
"Gerek yoktu"
KurtuluÅŸu görmek için kararlı olan kral, "senin herÅŸeye gücün var, herÅŸey düzene girecek, bizler senin hizmetkarlarınız" dedi.
"Hizmetkarlar doÄŸan sonuclardan muaf deÄŸildir. Bugün kendimi size gösteriyorum, son yakındır. Bu yoketmeyi ben istemedim, benim gücüm bunu baÅŸlattı ve bunu itiraf etmek beni mutlu ediyor."
Kral kızarak "Sen bir tanrı olabilirsin Cypher, fakat kimsenin moralimizi bozmasına izin vermeyecegiz!" dedi. Kral ayaga kalktı ve kılıçını cekerek sesin geldiÄŸi yone doÄŸru yükseltti. "Eger bize yardım etmeyeceksen, sonumuza beraber gideriz!" dedi.
Fakat Cypher o sırada zaten gitmisti.
Bolum II: Pianna Åovalyelerinin Hikayesi
Bir meclis üyesi terini silerek "Yapabilecek birÅŸeyler olması lazım" dedi. Bu arada baÅŸka biride esnememek için kendini zor tutuyordu. Cypher göründüÄŸünden beri bir gün olmak üzeriydi ve bütün lord ve liderler bu konuyu bir gece öncesinden beridir tartışıyorlardı.
Planisadian Lord'larından biri ayaga kalktı ve yaklaÅŸan yeÅŸil sisten kurtulma niyetini yineledi. KeÅŸifcilerden hiç kimse geri dönmedi ve o ilk olarak bunun bir kurtuluÅŸ sesi olduÄŸuna inandi, fakat sonra tekrardan durumu degerlendirdi. Herkesin buna inanması günler sürerdi ve zaman zaten kısalmaya baÅŸlamıştı.
Fazlaca cesaretli Erenion "Hayır, burda kalıp savaşıp, Cypher'i öldürürüz ve tekrardan eski iyi halimize döneriz" dedi. Elini yayına kaydirdi ve az daha kadehini doldurmakta olan yorgun hizmetkarı yere indiriyordu. "Yeterince kaçtık!"
Mecliste gürültü vardı, bu ilk defa birinin önerdiÄŸi birÅŸey deÄŸildi ve tek çözüm olduÄŸunu herkesin bilmesine raÄŸmen, bir tanrıyla savaÅŸmaya isteksizdiler. Biri "deli misiniz? Cypher bir tanrıdır!" diye bağırdı.
"Burda kalacağız fakat savaşmayacağız."
Oda sessizlige büründü. Kalıp savaÅŸmamak nasıl olurdu? O zaman ne yapılması gerekirdi? Sadece ölmek mi? Bazıları kralın bazı ÅŸeyleri hissedebildiÄŸini düÅŸündüç Birçok kiÅŸinin majestelerinin tanrı Cypher'la konustuguna inanmak için ikna edilmeleri gerekiyordu.
"Pianna Åovalyelerini gönderin."
~
Pianna Åovalyeleri, bütün nüfusun tezahüratları arasında kale kapılarına doÄŸru girdiler. Efsanevi kahramanlar burdaydı iste, onların hepsini kurtarabilecek olanlar. Yeni yapılmış zırhları ve parlatılmış kılıçlarını kuÅŸanmış olarak hikaye kıtabı kahramanları gibi gözüktüler. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerini düÅŸünemezdi.
Iki yüz kadar güçlü asker Cypher'i aramaya koyuldular. Efsane onun yüzyıllar önce camdan bir abide yaptığını ve onun yanında yasadığını, ilk takipçilerinin onun hizmetkarlıgını yaptığını söylüyordu.
Sadece çocuklara anlatılan hikayeler rehberliginde, Pianna Åovalyeleri el deÄŸmemiÅŸ arazilere girdiler ve ÅŸu anda harabeye dönmüÅŸ olan en capraşık insan yerleÅŸiminden daha öteye gittiler. Ormanda hangi yaratıkla karşılaÅŸtılarsa öldürdüler fakat onlar sayıca çok az ve birbirlerinden uzaktı. Sanki birbirlerinden uzaÄŸa serpiÅŸtirilmiÅŸ gibiydiler.
Bir gece yorgunluktan bitkin düÅŸtüler ve her biri uyuya kaldı.
Insanların olduÄŸu vadinin yanındaki yerlerin hayalini kurdular. Ve ilk olarak, yarı bilinçli halleri onları memnun etti çünkü varış noktasına geldiklerini düÅŸünüyorlardı. Fakat rüyaları yakınlaÅŸtıkca, insanların yüzündeki ümitsizligi gördüler, bir parça bile mutluluktan yoksun, ruhen ne kadar yorgun olduklarına baktilar. Burasi baris dolu bir yer olduÄŸu için anlayamadılar, Çok karisik olmayan gok kusagi cenneti yükseldiÄŸinde bir isik abidenin camina carpti. Ne olduÄŸunu kavradılar, Cypher'in magarası buradaydı ve insanlar onun taparcasına sevenleri deÄŸil sadece köleleriydi. Onların bilinçi abideye doÄŸru dondu. Bu abide sanki isik yokmus gibi onu emen kara bir tastan bir yapiydi. Daha yakına sürüklendiler, ancak yapiya yaklastiklarında, onlara bir elden çok testere gibi görünen ÅŸey görüÅŸlerini engelledi.
Rüya sona erdi fakat sabaha kadar kimildamadılar.
Pianna Åovalyeleri gördüklerini sorun etmediler ve kararlılikları hiç azalmadı. Fakat onların bilgisi artık limitsizdi. Sanki biliyormuÅŸcasına batıya doÄŸru gidiyorlardı. Akıllarında ve kalplerinde çoktan beri unutulmus duayı tekrar ediyorlardı.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan beri unutulsakta,
Bizi terk etme.
Batıya doÄŸru rüzgar gibi atlarını sürdüler. Günlerce atlarının üstünde; ne onlar ne de atlar aclik ya da yorgunluk hissetti. Günlerce yol katettikten sonra birÅŸey gördüler. Bir abide, tıpkı bir elmas gibi çok uzaklardan parildiyordu. Rüyalarında bunu görmus olsalar bile, gene de bu muhteÅŸemlige önceden hazir deÄŸillerdi. Atlarından bir tanesının kiÅŸnemesiyle ilk ÅŸaskınlığı üzerlerinden atıp tekrar yollarına devam ettiler.
Ertesi gunun sabahında, gecısı olmayan bir engelin yollarına ciktiÄŸini farkettiler ve abideye ulasmalarına çok az kalmıştı. Ileride hiç birÅŸey görünmüyordu ve atlar bu görünmeyen cizginin ötesine geçmek istemediler. Bazı ÅŸovalyeler atları ilerlemeleri için zorlamalarına raÄŸmen bu çabalarında baÅŸarısız oldular. YaklaÅŸtıkca, o bölgeye geçiÅŸ tutkuları sanki kaybolmus gibiydi.
ÖÄŸleye kadar kimse ilerleyememiÅŸti fakat arazide bir deÄŸiÅŸim baÅŸlıyordu. Onları saran orman ve çimen sanki gördükleri bir hayalmiÅŸ gibi yok oluverdi. Yer çok cabuk bir ÅŸekilde kupkuru oldu ve çatlamaya baÅŸladı. Bir anda üstünde oldukları yer yarıldı ve hepsi içine düÅŸtü. Bu düÅŸmeyle birlikte bir çok kiÅŸi yaralandı ve bazıları da oldu. Hayatta kalan ÅŸovalyeler kendilerini bir anda daha önce carpıştıkları bütün canavarların arasında buldular. Hatta ÅŸovalyeler hiç görmedikleri bazı canavarlarla bile karşı karşıya kalmıştı.
Cypher ayakta dururken neredeyse yukarıdaki sarkıtlara deÄŸicekmis gibi duruyordu. Onu hiç tanımasalar bile aradıkları varlıkla karşı karşıya olduklarınin bilincine varmışlardı.
Bir iÅŸaretle Pianna Åovalyeleri kendilerini her yönden kuÅŸatılmış buldular. Kalkanlardan bir çember oluÅŸturacak ÅŸekilde hizalandılar ve yaralıları ve iyileÅŸtiricileri (healers) korumak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Åovalyeler savaÅŸta çok yetenekliydi. Sadece bir kardeÅŸleri kayıp verirken düÅŸman on kayıp veriyordu. Fakat savaÅŸ onları iyice yorduktan sonra, sayıları ciddi bir ÅŸekilde azalmıştı. Zaten düÅŸman saldırıları da duracaÄŸa benzemiyordu.
Åovalyelerin sayısı elliden daha da azaldığında, canavarlar kuÅŸatmayı durdurdu. Geri çekildiler ve Cypher ileri geldi. İlk defa onu bu kadar yakından görünce ÅŸovalyeler Cyper'in kim olduÄŸunun farkına vardılar. Devasa ÅŸeklinin yanında, sadece yaÅŸlı birinden biraz daha iyi gözüküyordu. Bekledikleri o hiddetli tanrı karşılarında deÄŸildi.
Alay edermiÅŸcesine, "Pianna Åovalyeleri hoÅŸgeldiniz. Yoruldunuz galiba" dedi.
Åovalyeler cevap vermediler. Onun yerine kılıcı çekili olanlar bir hedef seçip kılıçlarını bu hedefe sapladılar. Sihir sanatını kullanabilenler güçlerini açığa çıkartıp ates ve yıldırımla önlerine kim çıkarsa saldırdı. Saldırı çok acımasızdı ve Cypher, bir kaç yüz canavarın ölümünü sadece izleyebilmekle yetiniyordu. Åovalyeler verdikleri kayıplara raÄŸmen artık herÅŸey tamamen bitmemiÅŸti. Önlerine çıkabilecek tek bir yaratık kalmamıştı. Hala yaÅŸayan canavarlar feci bir ÅŸekilde kan kaybediyorlardı. Åovalyeler Cypher'ı cevreledi. Bir tanrıyı sırf fiziksel güçleri ve bildikleri yetersiz buyulerle yenmek imkansızdı. Cypher bunu bildiÄŸinden dolayı korkmuyordu. Daha önceden olen ya da yaralanan ÅŸovalyeler hareket etmeye baÅŸlamıştı. Tekrardan ayaga kalkabileceklerdi fakat kimseyi eskisi gibi kardeÅŸ ya da arkadas olarak görmeyeceklerdi.
İlk zombiler sertleÅŸmis parmaklarını düÅŸmüÅŸ olan kılıçlarına yaklastırırken, ateÅŸten kelimeler yaÅŸayan ÅŸovalyelerin aklını yakıyordu. Sebebini bilmeden, daha önce tekrarladıkları duayı söylemeye basladılar.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Olup tekrar aya kalkanların sayısı artıyor ve silahlarıni kuÅŸanıyorlardı. Pianna Åovalyeleri hayatlarında hiç bir zaman böylesine korkuyu ve umudu aynı anda hissetmediler. Ve devam ettiler.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Bu kelimelerin sesi magarada daha da siddetlenerek yankilaniyor, eski duvarlarda tekrar duyuluyor ve sarkıtları sallandırıyordu. Bu dualar devam etti.
Seninle tekrardan birlikteyiz,
Bizi duyabilirsin,
Yalvarisimizi dinle.
Cypher onların acınası duasını önemsemedi ve üzerlerine güçlerini tekrar atesledi. Magaranın tavanı kahramanların başına çökmeye baÅŸlamış ve bir çok kiÅŸi düÅŸen granitler yüzünden hayatını kaybetmiÅŸti. Åovalyeler tereddüte düÅŸmüÅŸlerdi.
Bu son,
Geri dönmek istiyoruz,
Evinde bizi memnuniyetle karşıla.
Cennetlerden gelen bir isik yıldırım gibi çarptı. Yaratıcı Logos, geçmiÅŸten gelecege, nesilden nesile aktarilan kurtuluÅŸ dualarıyla güçlenmiÅŸ muhteÅŸem okundan yayılan enerji sayesinde bir ÅŸimsek yaratti. Bu ÅŸimsek bulutları ve magaranın tavanını delerek geçti ve korkmus olan Cypher'ı omuzundan vurdu. Logos’u kutsamayan herkesi kör edebilecek bir ışıldamayla, Cypher yok edilmiÅŸti. O ise sadece intikam için son çığlığıyla duvarları titretebildi.
"Bana acı çektiren herkes benim siyah kanımla lanetlenecektir."
O anda Cypher’in haykırışını bastıran çok net ve sevgi ile dolu baÅŸka bir ses daha duyuldu;
"Evinize hoÅŸgeldiniz."
Bolum IV: Cypher'in Laneti
Cyper'ın aldığı yenilgiyle birlikte,yeÅŸil bulut yükseldi ve zafer sarhoÅŸu Pianna ÅŸovalyeleri, El Morad'in tumunu bulmak ve kendilerinin dönüÅŸünü bekleyen kutlamalar için eve doÄŸru ilerlediler. Yedi sene gibi uzun süren bir savaÅŸ insanoÄŸlunun zaferiyle sonuclanmıştı. Serüvenlerinin hikayeleri hızlıca El Morad'in insanları arasında yayıldı ve çok kısa bir süre de tanrı Logos'a adanan tapınaklar inÅŸaa edildi.
Hüküm süren barisla birlikte insanlar ÅŸehir disinda risk almaya basladılar.İlk olarak bir zamanlar onları koruyan hasarlı duvarlar ve siperlerin hemen ötesinde küçük çiftlikler belirmeye basladı. Sonra her türden ekin yetiÅŸtiren tarlalar ve tarımı destekleyen köyler boylu boyunca hızla coÄŸalmaya baÅŸladı.
Tanrı Logos'un kutsaması ile hepside basarıyla geliÅŸti. Fakat baris El Morad'in topraklarında çok uzun sürmedi
Zaman ilerledi ve El Morad'in topraklarında yeni bir hayata baÅŸlayan ÅŸovalyeler Cypher in siyah kanini tasıyan çocuklar dünyaya getirdiler.Sıyah kanin icerisindeki ÅŸeytan insanlar arasında hastaliga yol acti ve bela kisa sürede kralligi sardi.Insanlar bu hastaligin sebebini öÄŸrendiklerinde ofkeliydiler.bazı çocuklar vahÅŸi hayatin içine burakıldilar .Bazılarıda karanligin içinde ve lağımlarda ,insanların gözünden uzak yasamaya zorlandı.İnsanlar bu lanetli ,orc iÅŸaretleriyle doÄŸan çocuklara Tuarek'ler (Tuareks) adını verdi.
El morad’ın papazları (priests) Tuarek'leri tuttu ve onları ÅŸeytani iÅŸaretlerinden arindirdi.Hiçbir ÅŸansları olmayan Tuarekler,El morad da esir olarak yaÅŸamayla yetinmek zorunda kaldılar.
Kisa sürede Tuarekslerin arasından bir lider ortaya çıktı ve onları korkusuz ve utanmasızca el deÄŸmemis vahÅŸi bölgelere yönlerdirdi . Onlara dovusme tekniklerini ve bu ortamda hayatta kalma yollarıni ogretti. Bu kisının adi, kahraman ve Tuarek in ruhsal lideri olan Zignon idi.Zignon ÅŸeytani yandaslarına kuzeyi gösterek liderlik etti.Yol boyunca Patoslardan kalan askerler ve kendilerini kovalayan El Morad asker leriyle sik sik savaÅŸmak zorunda kaldılar.Üç yıl boyunca açliktan olerek ve soguktan kirilarak zignon u vahÅŸi topraklara doÄŸru izlediler ve dünyanin sonu olarak söylenen Eslant dağını geçtiler. Dağın üzerindeki düzlüÄŸün üzerindeki yer Luferson Kalesi idi ve bu yer Cyperin yıkımına baÅŸlanan yerle aynı idi. El Morad askerlerine karşı güvenli olduÄŸu için Zignon Kralligini Luferson kalesının etrafinda kurdu.Kralligina Karus un ülkesi adini verdi.
Fakat birçok Tuarek'in ÅŸeytani iÅŸaretleri El Moradın papazi tarafından ellerinden alındığı için sert buzlarla kaplı arazilerde yasamak için çok zayıf kaldılar. Bir çok Tuarek sert iklim kosullarına dayanamadıkları için oldu ve onları bu topraklara yönlendirdiÄŸi için Zignona kızmaya basladılar.Zignon Turekler'i kurtarması için Logos a dualar etti fakat Logos yanit vermedi.Her nasılsa tanrı Diaz kendisine dua edenlere cevap verdi.
Buna baÄŸlı olarak Zignon ruhunu ,insanları adına Diaz'a satti ve sehrin ortasina kötülüÄŸe adanan bir tapınak kurdu. Kendisine kötülüÄŸün kurban edilmesi emir verildi. Bu da eski zamanlardan kalan bir labirentin hakimi , Görgon'un kafasıydı. Zignon elindeki en güçlü savaÅŸcısı olan Kukleen'i Görgon'un kafasını kesmesi ve Luferson kalesine getirmesi için kıtanın batıdaki en son noktasi olan Kukleen'a gonderdi. Kafa tapinaga yerlestirildikten hemen sonra güçlü ÅŸeytani kuvvetler kaleden akmaya baÅŸladı ve Tuarekler'in bedenlerinden alınan kötülük iÅŸaretleri geri geldi.
Öncesinden daha güçlü olan Tuarek'ler kıta boyunca yayılmaya ve El Morad'i bir kez daha tehtid etmeye basladı. İmparatorlugun 492inci yılı içinde ,El Morad karus a karşı bir savaÅŸ ve onun ÅŸeytani güçlerinin daha fazla yayılmasını önlemek için ,ÅŸehrin ortasina tapınak insaa etti ve gruplar dolusu ÅŸovalyeleri organize ederek Karus a karşı savaÅŸ ilan etti.
Karşı onlem olarak Zignon,El morad'ı devirmek ve gecmiÅŸteki kötü muamele ile zulumün öcü için yemin etti. SavaÅŸ, arazi için deÄŸil yasamak için 200 yıl surdu.
Böylelikle sonsuz savaÅŸ baÅŸlamıştı...
Yaratılış kumaşının hassas bir yapısı vardı. Patos'un ve Cypher kimliÄŸindeki yeni Patos'un getirdiÄŸi degisikliklerle, Carnac deÄŸiÅŸim sinyalleri vermeye basladı. İlk basta, çok önemli olmayan deÄŸiÅŸimlerdi bunlar. Ciceklerin kokusu yok olmaya, mevsimler tahmin edilemez bir hal almaya, ve o arada bir kahverengi su akmaya basladı. Insanların farkettiÄŸi bu ÅŸeylere yorumuysa su oldu: "Hiç bir acıklamaya gerek yok, bazen bir ÅŸeyler oluverir."
Bütün bunlar Cypher'in yaptıkları deÄŸildi, kendisine göre o yeni buldugu bu oznelerle çok meÅŸguldu. Yıllar sonra, insanoÄŸlu alti büyük kralliga bolundu: savaÅŸcılığıyla ünlü Cole ait Hellsgarem, limanları ve gemileri celikten Buegrant, beyaz ÅŸehir Arrdeam, hasadi muhteÅŸemligiyle ünlü olan Planisad, ticaretin merkezi Brisbia, ve en son olarakta bütün bunlardan en uzaktaki El Morad.
Iste bu zamanlarda, ilginç yaratıklar Carnac'ın her tarafında görünmeye basladılar. Önceleri, onların kurtlar, ayılar veya diger vahÅŸi hayvanlardan olabilecekleri sanildi.
Ama onlar farklıydı.
Her gecen yıl farklılıkları daha da büyüdü. TaÅŸtan varlıkler, sihir, ve herÅŸeyden kotusu daha önce arkadas olanlar ÅŸimdi anime edilmis, yasami kendilerinin anladıği bir ortama dönüÅŸtürmeye yani olumu getirmeye calisan cesetler olarak yeniden dünyaya gelmisti.
Uzun zaman gecmeden, bu cehennemden gelen yaratıkların sayısı öyle çok arttı ki, yüksek duvarların ve savunmacılarınin korudugu insan ÅŸehirleri bile onların gücüne boyun eÄŸdi. İlk olarak Planisad düÅŸtü ve haliyle yiyecek kaynakları azaldı. Daha sonra Brisbia ve Arrdeam düÅŸtü. Güçlü barbar krallık Hellsgarem bile ayakta duramadı. DüÅŸmesine izin vermeyip kendi ÅŸehirlerini kendileri yaktılar. Bazı hayatta kalanlar Buegrants'in gemileriyle kendi ÅŸehirlerini terk edip, deniz yoluyla El Morad'a kactilar.
El Morad'in yoneticısı Kral Manes sığınmacıları ön yargı yapmadan aldı. Hali olanlara da orduda yer verildi. Yeni savaÅŸcılar yetistirildi, saldırı baslamadan, malzemeler getirildi, silahlar yapıldı ve zırhlar parlatıldı. El Morad'in vatandasları ÅŸehirlerinin dusurulmesine izin vermemeye kararlıydi ve daha önce baÅŸka ÅŸehirlerden kacıp gelenler bu ÅŸehirdekilere tamamen sagdiktilar. Zaten El Morad dusurulurse gidecek baÅŸka yerleride yoktu. Bazı olaylarla birlikte, önemsiz El Morad insanoÄŸlunun en son tutundugu güçlü yer olarak kaldı. Eger düÅŸerse insanoÄŸlunun var olusu duracaktı.
Kazanılan ilk güvenden sonra, saldırılar zaman, sıra, ve düzen gözetmeksizin yapılmaya devam etti. Yedi uzun yıl savaÅŸtılar ve yedi uzun yıl Kral Manes cektikleri eziyete karşı sagir kulak ve kor göze dönen tanrılara dua etti. Tarihin onların çektiÄŸi eziyeti biraz daha ileriye götürmesine raÄŸmen, kahramanlarımız ilk iki yıl sonrasinda, saldırılara alistilar ve kendilerini gelistirdiler. Basariya gidiyorlardı. Duvarlarınin güvenliginin dışına çıkmaya bile cesaret ettiler. Metal için ÅŸehirin arkasındaki daÄŸlara tünel kazdılar. Silahlı birlikleri ormana göndererek tahtalar topladılar. Yiyecek bulmak karşılaÅŸtıkları ilk sorun olarak öne çıktıysa da, nüfusu daÄŸ içlerine ve yer altına kaydırarak yeterli ölçüde ekip biçilecek arazi elde ettiler.
Üçüncü yıl, yetenekli ve tecrübeli savaÅŸcılar bu canavarları avlamaya basladılar. Küçük sayılar halinde seyahat eden bu birlikler (partiler) zayıf yaratıkları ve diÄŸerlerinden çok ayrı kalmış canavarları bulup öldürdüler. Bu savaÅŸcılar geriye macera ve ihtiÅŸamin hikayelerini getirdiler. Daha sonra bu birlikler (partiler) kendilerini organize ederek Pianna Åovalyeler'ine(Pianna Knights) dönüÅŸtüler. El Morad'dan ayrı yaÅŸadılar ve hayatlarını iÅŸlerine adadılar. Hatta iclerinden bazıları sihir ve iyileÅŸtirme sanatlarını öÄŸrendiler. Insanlar olumlu olunca unutulmus olan sanatlardı bunlar.
Yedinci yılın son gecesi, siradışı birÅŸey oldu. El Morad üstüne kırmızı yaÄŸmurlar yaÄŸmaya basladı. YeÅŸil bir sis bulutu yakınlaÅŸtı. Yıllar sonra ilk defa bir alarm verildi, herkes kapılara koÅŸtu ve bir çok kiÅŸi korkuyordu.
Kral Manes onu kimin dinlediÄŸinden habersiz dua etti. Bu kez ona cevap veren Cypher olmuÅŸtu.
Kral Manes "Çok uzun süredir dua ettiÄŸim sendin. Neden ÅŸimdi cevap veriyorsun?" diye sordu. Tanrılar su ana kadar hiç cevap vermemiÅŸlerdi ve birçok kiÅŸi varlıklarından ÅŸüphe duymaya baÅŸlamıştı.
"Gerek yoktu" diye bir cevap geldi.
"Hergün bir insanım ölüyor, bundan daha büyük bir gerekçe mi var?"
"Gerek yoktu"
KurtuluÅŸu görmek için kararlı olan kral, "senin herÅŸeye gücün var, herÅŸey düzene girecek, bizler senin hizmetkarlarınız" dedi.
"Hizmetkarlar doÄŸan sonuclardan muaf deÄŸildir. Bugün kendimi size gösteriyorum, son yakındır. Bu yoketmeyi ben istemedim, benim gücüm bunu baÅŸlattı ve bunu itiraf etmek beni mutlu ediyor."
Kral kızarak "Sen bir tanrı olabilirsin Cypher, fakat kimsenin moralimizi bozmasına izin vermeyecegiz!" dedi. Kral ayaga kalktı ve kılıçını cekerek sesin geldiÄŸi yone doÄŸru yükseltti. "Eger bize yardım etmeyeceksen, sonumuza beraber gideriz!" dedi.
Fakat Cypher o sırada zaten gitmisti.
Bolum II: Pianna Åovalyelerinin Hikayesi
Bir meclis üyesi terini silerek "Yapabilecek birÅŸeyler olması lazım" dedi. Bu arada baÅŸka biride esnememek için kendini zor tutuyordu. Cypher göründüÄŸünden beri bir gün olmak üzeriydi ve bütün lord ve liderler bu konuyu bir gece öncesinden beridir tartışıyorlardı.
Planisadian Lord'larından biri ayaga kalktı ve yaklaÅŸan yeÅŸil sisten kurtulma niyetini yineledi. KeÅŸifcilerden hiç kimse geri dönmedi ve o ilk olarak bunun bir kurtuluÅŸ sesi olduÄŸuna inandi, fakat sonra tekrardan durumu degerlendirdi. Herkesin buna inanması günler sürerdi ve zaman zaten kısalmaya baÅŸlamıştı.
Fazlaca cesaretli Erenion "Hayır, burda kalıp savaşıp, Cypher'i öldürürüz ve tekrardan eski iyi halimize döneriz" dedi. Elini yayına kaydirdi ve az daha kadehini doldurmakta olan yorgun hizmetkarı yere indiriyordu. "Yeterince kaçtık!"
Mecliste gürültü vardı, bu ilk defa birinin önerdiÄŸi birÅŸey deÄŸildi ve tek çözüm olduÄŸunu herkesin bilmesine raÄŸmen, bir tanrıyla savaÅŸmaya isteksizdiler. Biri "deli misiniz? Cypher bir tanrıdır!" diye bağırdı.
"Burda kalacağız fakat savaşmayacağız."
Oda sessizlige büründü. Kalıp savaÅŸmamak nasıl olurdu? O zaman ne yapılması gerekirdi? Sadece ölmek mi? Bazıları kralın bazı ÅŸeyleri hissedebildiÄŸini düÅŸündüç Birçok kiÅŸinin majestelerinin tanrı Cypher'la konustuguna inanmak için ikna edilmeleri gerekiyordu.
"Pianna Åovalyelerini gönderin."
~
Pianna Åovalyeleri, bütün nüfusun tezahüratları arasında kale kapılarına doÄŸru girdiler. Efsanevi kahramanlar burdaydı iste, onların hepsini kurtarabilecek olanlar. Yeni yapılmış zırhları ve parlatılmış kılıçlarını kuÅŸanmış olarak hikaye kıtabı kahramanları gibi gözüktüler. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerini düÅŸünemezdi.
Iki yüz kadar güçlü asker Cypher'i aramaya koyuldular. Efsane onun yüzyıllar önce camdan bir abide yaptığını ve onun yanında yasadığını, ilk takipçilerinin onun hizmetkarlıgını yaptığını söylüyordu.
Sadece çocuklara anlatılan hikayeler rehberliginde, Pianna Åovalyeleri el deÄŸmemiÅŸ arazilere girdiler ve ÅŸu anda harabeye dönmüÅŸ olan en capraşık insan yerleÅŸiminden daha öteye gittiler. Ormanda hangi yaratıkla karşılaÅŸtılarsa öldürdüler fakat onlar sayıca çok az ve birbirlerinden uzaktı. Sanki birbirlerinden uzaÄŸa serpiÅŸtirilmiÅŸ gibiydiler.
Bir gece yorgunluktan bitkin düÅŸtüler ve her biri uyuya kaldı.
Insanların olduÄŸu vadinin yanındaki yerlerin hayalini kurdular. Ve ilk olarak, yarı bilinçli halleri onları memnun etti çünkü varış noktasına geldiklerini düÅŸünüyorlardı. Fakat rüyaları yakınlaÅŸtıkca, insanların yüzündeki ümitsizligi gördüler, bir parça bile mutluluktan yoksun, ruhen ne kadar yorgun olduklarına baktilar. Burasi baris dolu bir yer olduÄŸu için anlayamadılar, Çok karisik olmayan gok kusagi cenneti yükseldiÄŸinde bir isik abidenin camina carpti. Ne olduÄŸunu kavradılar, Cypher'in magarası buradaydı ve insanlar onun taparcasına sevenleri deÄŸil sadece köleleriydi. Onların bilinçi abideye doÄŸru dondu. Bu abide sanki isik yokmus gibi onu emen kara bir tastan bir yapiydi. Daha yakına sürüklendiler, ancak yapiya yaklastiklarında, onlara bir elden çok testere gibi görünen ÅŸey görüÅŸlerini engelledi.
Rüya sona erdi fakat sabaha kadar kimildamadılar.
Pianna Åovalyeleri gördüklerini sorun etmediler ve kararlılikları hiç azalmadı. Fakat onların bilgisi artık limitsizdi. Sanki biliyormuÅŸcasına batıya doÄŸru gidiyorlardı. Akıllarında ve kalplerinde çoktan beri unutulmus duayı tekrar ediyorlardı.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan beri unutulsakta,
Bizi terk etme.
Batıya doÄŸru rüzgar gibi atlarını sürdüler. Günlerce atlarının üstünde; ne onlar ne de atlar aclik ya da yorgunluk hissetti. Günlerce yol katettikten sonra birÅŸey gördüler. Bir abide, tıpkı bir elmas gibi çok uzaklardan parildiyordu. Rüyalarında bunu görmus olsalar bile, gene de bu muhteÅŸemlige önceden hazir deÄŸillerdi. Atlarından bir tanesının kiÅŸnemesiyle ilk ÅŸaskınlığı üzerlerinden atıp tekrar yollarına devam ettiler.
Ertesi gunun sabahında, gecısı olmayan bir engelin yollarına ciktiÄŸini farkettiler ve abideye ulasmalarına çok az kalmıştı. Ileride hiç birÅŸey görünmüyordu ve atlar bu görünmeyen cizginin ötesine geçmek istemediler. Bazı ÅŸovalyeler atları ilerlemeleri için zorlamalarına raÄŸmen bu çabalarında baÅŸarısız oldular. YaklaÅŸtıkca, o bölgeye geçiÅŸ tutkuları sanki kaybolmus gibiydi.
ÖÄŸleye kadar kimse ilerleyememiÅŸti fakat arazide bir deÄŸiÅŸim baÅŸlıyordu. Onları saran orman ve çimen sanki gördükleri bir hayalmiÅŸ gibi yok oluverdi. Yer çok cabuk bir ÅŸekilde kupkuru oldu ve çatlamaya baÅŸladı. Bir anda üstünde oldukları yer yarıldı ve hepsi içine düÅŸtü. Bu düÅŸmeyle birlikte bir çok kiÅŸi yaralandı ve bazıları da oldu. Hayatta kalan ÅŸovalyeler kendilerini bir anda daha önce carpıştıkları bütün canavarların arasında buldular. Hatta ÅŸovalyeler hiç görmedikleri bazı canavarlarla bile karşı karşıya kalmıştı.
Cypher ayakta dururken neredeyse yukarıdaki sarkıtlara deÄŸicekmis gibi duruyordu. Onu hiç tanımasalar bile aradıkları varlıkla karşı karşıya olduklarınin bilincine varmışlardı.
Bir iÅŸaretle Pianna Åovalyeleri kendilerini her yönden kuÅŸatılmış buldular. Kalkanlardan bir çember oluÅŸturacak ÅŸekilde hizalandılar ve yaralıları ve iyileÅŸtiricileri (healers) korumak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Åovalyeler savaÅŸta çok yetenekliydi. Sadece bir kardeÅŸleri kayıp verirken düÅŸman on kayıp veriyordu. Fakat savaÅŸ onları iyice yorduktan sonra, sayıları ciddi bir ÅŸekilde azalmıştı. Zaten düÅŸman saldırıları da duracaÄŸa benzemiyordu.
Åovalyelerin sayısı elliden daha da azaldığında, canavarlar kuÅŸatmayı durdurdu. Geri çekildiler ve Cypher ileri geldi. İlk defa onu bu kadar yakından görünce ÅŸovalyeler Cyper'in kim olduÄŸunun farkına vardılar. Devasa ÅŸeklinin yanında, sadece yaÅŸlı birinden biraz daha iyi gözüküyordu. Bekledikleri o hiddetli tanrı karşılarında deÄŸildi.
Alay edermiÅŸcesine, "Pianna Åovalyeleri hoÅŸgeldiniz. Yoruldunuz galiba" dedi.
Åovalyeler cevap vermediler. Onun yerine kılıcı çekili olanlar bir hedef seçip kılıçlarını bu hedefe sapladılar. Sihir sanatını kullanabilenler güçlerini açığa çıkartıp ates ve yıldırımla önlerine kim çıkarsa saldırdı. Saldırı çok acımasızdı ve Cypher, bir kaç yüz canavarın ölümünü sadece izleyebilmekle yetiniyordu. Åovalyeler verdikleri kayıplara raÄŸmen artık herÅŸey tamamen bitmemiÅŸti. Önlerine çıkabilecek tek bir yaratık kalmamıştı. Hala yaÅŸayan canavarlar feci bir ÅŸekilde kan kaybediyorlardı. Åovalyeler Cypher'ı cevreledi. Bir tanrıyı sırf fiziksel güçleri ve bildikleri yetersiz buyulerle yenmek imkansızdı. Cypher bunu bildiÄŸinden dolayı korkmuyordu. Daha önceden olen ya da yaralanan ÅŸovalyeler hareket etmeye baÅŸlamıştı. Tekrardan ayaga kalkabileceklerdi fakat kimseyi eskisi gibi kardeÅŸ ya da arkadas olarak görmeyeceklerdi.
İlk zombiler sertleÅŸmis parmaklarını düÅŸmüÅŸ olan kılıçlarına yaklastırırken, ateÅŸten kelimeler yaÅŸayan ÅŸovalyelerin aklını yakıyordu. Sebebini bilmeden, daha önce tekrarladıkları duayı söylemeye basladılar.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Olup tekrar aya kalkanların sayısı artıyor ve silahlarıni kuÅŸanıyorlardı. Pianna Åovalyeleri hayatlarında hiç bir zaman böylesine korkuyu ve umudu aynı anda hissetmediler. Ve devam ettiler.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Bu kelimelerin sesi magarada daha da siddetlenerek yankilaniyor, eski duvarlarda tekrar duyuluyor ve sarkıtları sallandırıyordu. Bu dualar devam etti.
Seninle tekrardan birlikteyiz,
Bizi duyabilirsin,
Yalvarisimizi dinle.
Cypher onların acınası duasını önemsemedi ve üzerlerine güçlerini tekrar atesledi. Magaranın tavanı kahramanların başına çökmeye baÅŸlamış ve bir çok kiÅŸi düÅŸen granitler yüzünden hayatını kaybetmiÅŸti. Åovalyeler tereddüte düÅŸmüÅŸlerdi.
Bu son,
Geri dönmek istiyoruz,
Evinde bizi memnuniyetle karşıla.
Cennetlerden gelen bir isik yıldırım gibi çarptı. Yaratıcı Logos, geçmiÅŸten gelecege, nesilden nesile aktarilan kurtuluÅŸ dualarıyla güçlenmiÅŸ muhteÅŸem okundan yayılan enerji sayesinde bir ÅŸimsek yaratti. Bu ÅŸimsek bulutları ve magaranın tavanını delerek geçti ve korkmus olan Cypher'ı omuzundan vurdu. Logos’u kutsamayan herkesi kör edebilecek bir ışıldamayla, Cypher yok edilmiÅŸti. O ise sadece intikam için son çığlığıyla duvarları titretebildi.
"Bana acı çektiren herkes benim siyah kanımla lanetlenecektir."
O anda Cypher’in haykırışını bastıran çok net ve sevgi ile dolu baÅŸka bir ses daha duyuldu;
"Evinize hoÅŸgeldiniz."
Bolum IV: Cypher'in Laneti
Cyper'ın aldığı yenilgiyle birlikte,yeÅŸil bulut yükseldi ve zafer sarhoÅŸu Pianna ÅŸovalyeleri, El Morad'in tumunu bulmak ve kendilerinin dönüÅŸünü bekleyen kutlamalar için eve doÄŸru ilerlediler. Yedi sene gibi uzun süren bir savaÅŸ insanoÄŸlunun zaferiyle sonuclanmıştı. Serüvenlerinin hikayeleri hızlıca El Morad'in insanları arasında yayıldı ve çok kısa bir süre de tanrı Logos'a adanan tapınaklar inÅŸaa edildi.
Hüküm süren barisla birlikte insanlar ÅŸehir disinda risk almaya basladılar.İlk olarak bir zamanlar onları koruyan hasarlı duvarlar ve siperlerin hemen ötesinde küçük çiftlikler belirmeye basladı. Sonra her türden ekin yetiÅŸtiren tarlalar ve tarımı destekleyen köyler boylu boyunca hızla coÄŸalmaya baÅŸladı.
Tanrı Logos'un kutsaması ile hepside basarıyla geliÅŸti. Fakat baris El Morad'in topraklarında çok uzun sürmedi
Zaman ilerledi ve El Morad'in topraklarında yeni bir hayata baÅŸlayan ÅŸovalyeler Cypher in siyah kanini tasıyan çocuklar dünyaya getirdiler.Sıyah kanin icerisindeki ÅŸeytan insanlar arasında hastaliga yol acti ve bela kisa sürede kralligi sardi.Insanlar bu hastaligin sebebini öÄŸrendiklerinde ofkeliydiler.bazı çocuklar vahÅŸi hayatin içine burakıldilar .Bazılarıda karanligin içinde ve lağımlarda ,insanların gözünden uzak yasamaya zorlandı.İnsanlar bu lanetli ,orc iÅŸaretleriyle doÄŸan çocuklara Tuarek'ler (Tuareks) adını verdi.
El morad’ın papazları (priests) Tuarek'leri tuttu ve onları ÅŸeytani iÅŸaretlerinden arindirdi.Hiçbir ÅŸansları olmayan Tuarekler,El morad da esir olarak yaÅŸamayla yetinmek zorunda kaldılar.
Kisa sürede Tuarekslerin arasından bir lider ortaya çıktı ve onları korkusuz ve utanmasızca el deÄŸmemis vahÅŸi bölgelere yönlerdirdi . Onlara dovusme tekniklerini ve bu ortamda hayatta kalma yollarıni ogretti. Bu kisının adi, kahraman ve Tuarek in ruhsal lideri olan Zignon idi.Zignon ÅŸeytani yandaslarına kuzeyi gösterek liderlik etti.Yol boyunca Patoslardan kalan askerler ve kendilerini kovalayan El Morad asker leriyle sik sik savaÅŸmak zorunda kaldılar.Üç yıl boyunca açliktan olerek ve soguktan kirilarak zignon u vahÅŸi topraklara doÄŸru izlediler ve dünyanin sonu olarak söylenen Eslant dağını geçtiler. Dağın üzerindeki düzlüÄŸün üzerindeki yer Luferson Kalesi idi ve bu yer Cyperin yıkımına baÅŸlanan yerle aynı idi. El Morad askerlerine karşı güvenli olduÄŸu için Zignon Kralligini Luferson kalesının etrafinda kurdu.Kralligina Karus un ülkesi adini verdi.
Fakat birçok Tuarek'in ÅŸeytani iÅŸaretleri El Moradın papazi tarafından ellerinden alındığı için sert buzlarla kaplı arazilerde yasamak için çok zayıf kaldılar. Bir çok Tuarek sert iklim kosullarına dayanamadıkları için oldu ve onları bu topraklara yönlendirdiÄŸi için Zignona kızmaya basladılar.Zignon Turekler'i kurtarması için Logos a dualar etti fakat Logos yanit vermedi.Her nasılsa tanrı Diaz kendisine dua edenlere cevap verdi.
Buna baÄŸlı olarak Zignon ruhunu ,insanları adına Diaz'a satti ve sehrin ortasina kötülüÄŸe adanan bir tapınak kurdu. Kendisine kötülüÄŸün kurban edilmesi emir verildi. Bu da eski zamanlardan kalan bir labirentin hakimi , Görgon'un kafasıydı. Zignon elindeki en güçlü savaÅŸcısı olan Kukleen'i Görgon'un kafasını kesmesi ve Luferson kalesine getirmesi için kıtanın batıdaki en son noktasi olan Kukleen'a gonderdi. Kafa tapinaga yerlestirildikten hemen sonra güçlü ÅŸeytani kuvvetler kaleden akmaya baÅŸladı ve Tuarekler'in bedenlerinden alınan kötülük iÅŸaretleri geri geldi.
Öncesinden daha güçlü olan Tuarek'ler kıta boyunca yayılmaya ve El Morad'i bir kez daha tehtid etmeye basladı. İmparatorlugun 492inci yılı içinde ,El Morad karus a karşı bir savaÅŸ ve onun ÅŸeytani güçlerinin daha fazla yayılmasını önlemek için ,ÅŸehrin ortasina tapınak insaa etti ve gruplar dolusu ÅŸovalyeleri organize ederek Karus a karşı savaÅŸ ilan etti.
Karşı onlem olarak Zignon,El morad'ı devirmek ve gecmiÅŸteki kötü muamele ile zulumün öcü için yemin etti. SavaÅŸ, arazi için deÄŸil yasamak için 200 yıl surdu.
Böylelikle sonsuz savaÅŸ baÅŸlamıştı...
Patos'un dünyayı deÄŸistirmesinin üstünden epey zaman geçti. Logos'un kendi ebedi zekası için sürekli dünyayı elinde tutma çabası, ölümün yaratılışıyla parçalanmıstı. KumaÅŸ deÄŸiÅŸmiÅŸti, cünkü yaÅŸayanlar ölürse yeni hayat onların yerini alıyordu. Logos'un yaratma gücü vardı fakat yenileme gücü yoktu. Bu arada her ne kadar Patos'un isteÄŸi dışında olsa da, ölüm ve yaÅŸam arasındaki farklılık yeni bir varlık oluÅŸturdu. Ölüler tarafından geride bırakılan enerjiden yeniden hayat görevi yeni bir tanrıya düÅŸtü. Bu hayat tanrıçası Akara'ydı.
Dünya ile çok az ilgilenen Logos ve Patos'tan farklı olarak, Akara her canlı ile iletiÅŸim halindeydi. YaÅŸlıların yaÅŸlanıp ölmesini izledi ver yerlerine gençlerin gelmesini saÄŸladı. Dünya'da yaÅŸayan canlıları anlamayı öÄŸrendi. Onların gerçek yaratıcısı olmamasına raÄŸmen, kendisi yaratmış gibi sevdi. Zamanla, Logos'un dahada uzaklaÅŸtığını farketti. Logos yarattıklarının deÄŸiÅŸtirilmesinden doÄŸan acıya katlanamayacağından, onları ihmal etti.
Akara, "belki bu çocukların yükümlülüÄŸünü ben almalıyım" diye düÅŸündü.
Kaderde olduÄŸu gibi, onları kendine ait yapma giriÅŸimi geri çevrildi. Logos yarattıklarından daha da uzaklaÅŸacağından korktu. Akara'ya sorumluluklarına geri döneceÄŸine söz verdi. Tanrıça, bu sözden tatmin oldu ve bu isteginden simdilik vazgeçti. O ilgilenilen bir dünya istiyordu. Kendisi dahi anlamamış olmasına raÄŸmen, içten içe bu onurun kendisine ait olmasını istedi.
Logos sözünü yerine getirirken, Patos tekrar ortaya çıktı. O Logos'un ilk yarattıkları olan ,rüzgarı hissettiÄŸi ve bulutlara dokunabilmesını saÄŸlayan daÄŸlara zarar vermeye kararlıydı. Rahatlıkla, Carnac'ın özündeki ateÅŸi çagırdı. Daha evvelden beri duran güçler eridi ve daÄŸların zirvesine gelip lav kraterlerini oluÅŸturdu. Logos çok sevdiÄŸi daÄŸlarının yok olmasından korkup Patos'u durdurmakta yavas kalmıstı. Patos daÄŸlara darbe vurup her volkana zarar veriyordu. Yok edici güçler akarak önlerine cıkan herÅŸeyi iclerine alıyordu. Ormanlar ve içinde yaÅŸayanlar yok edildi, nehirler hiç birÅŸey kururcasına kaynadı, ve insanlar taÅŸ kesildi.
Akara, nesiller sonra yok edilen ormanların çoÄŸunu yeniledi. Hayvanlar dünya üstünde tekrar dolaÅŸmaya ve nehirler eskisi gibi tekrar akmaya basladı. İnsanlarda kayıplarını tekrar tedarik ettiler. Yeni kuÅŸakların cogu atalarının basından neler geçtiÄŸini bilmiyorlardı. Onlara göre, sessiz daÄŸlar arada bir ateÅŸ kusuyordu, yapmaları gereken onların cezbedici büyüsüne karsı ihtiyatlı davranmaktı. Aslında, bir cogu oralara ayak basmak bir yana, oralardan asagıyı Logos'un bir zamanlar yaptıgı gibi ÅŸeyretmiyorlardı bile. Bundan dolayı Logos yeniden kendi içine çekildi ve olan bitenle de hiç ilgilenmedi.
Bu kez Akara, Logos'un üstlenmesının gerektiÄŸi görevi almaya kararlıydı. Fakat onun kolayca vazgecmeyecegini bildiÄŸinden, yaÅŸamın iyiliÄŸi için zayıf kalpli Logos ve zararli Patos'tan kurtulmak için komplo tasarladı.
Diger tanrıların bilmediÄŸi fakat Akara'nın bildiÄŸi bir tanrı daha vardı. Bu tanrı yok etmekten baÅŸka birÅŸey bilmeyen Cypher'dı. Bazıları, Cypher'ın Carnac'a kendi metodlarıyla yok etme fikrini yerleÅŸtiren Tanrı olduÄŸuna inanirdi. Patos deÄŸiÅŸimden sorumlu olsa bile, onun doÄŸasında yok etmek yoktu. Åimdiye kadar birçok tarihci bu konu üstünde tartışmaktadır.
Kendisine Cypher'in bu varlığı söylendikten sonra, Logos sürekli olarak Akara'ya bu yeni tanrı hakkında sorular sormaya basladı.
"Cypher'in nasıl var olduÄŸunu ben bilmiyorum, fakat birÅŸey kesin o da onun yaratma gücünün olmadıği. O toprağı daÄŸların üstüne öremez, yaÄŸmuru kara dönüÅŸtüremez ya da bu dünyaya hayat getiremez. YapabildiÄŸi ÅŸey en büyük dağı en küçük toz halinde öÄŸütmek, karı buhar yapmak, ve yaÅŸayan herÅŸeyi vurmak. Onun yoketme gücünden baÅŸka birÅŸeyi yok. Patos'tan kurtulmak için onun gücüne ihtiyacın var."
Bunu duyar duymaz, Logos Cypher adli bu tanrıyı aramaya koyulur. Kendi dünyasının eski düzenine döneceÄŸinin hayaliyle tanrıçanın gülüÅŸünü farketmez.
KarşılaÅŸtıklarında, Cypher, Logos'un düÅŸündüÄŸü gibi gücü yansıtan bir obje deÄŸildi.Aksine, muhteÅŸemliÄŸinin tersini yansıtıp yorgun ve bitkin gözüküyordu ve diger tanrılarda olan ihtiÅŸam onda yoktu. HerÅŸeye raÄŸmen Logos hayat tanrıçasına güvendi ve Cypher'dan bir iyilik istedi.
Akara'nin Cypher'a daha önce yaklastığını ve kendinden öncekileri yok etme fırsatından bahsettiÄŸinden habersizdi." Patos'u öldürmelisin" diye önerdi, Akara. "Logos, idealist ve zayıf onu zevk için bile öldürebilirsin." Cypher Akara'ya güvendi. Ne de olsa yaÅŸamın saflığı, içinde hiç bir kötülük bulundurmazdı.
Patos'la karşılaÅŸmanin hazırlıgını sürdürürken, Logos etrafina bulutlar .çizdi. Bulutlardan öyle güzel keskin bir cisim yaptı ki bu o cismin ölümcüllüÄŸünü maskeledi. Onu Cypher'a verdi ve birlikte Patos'un yaÅŸadığı yer olan Carnac'in en derin vadisine gitmek için yola koyuldular.
Vadinin aÄŸzında durdular. DeÄŸiÅŸim tanrısının böylesine verimsiz bir yerde yaÅŸaması ilginçti. Yaklastıklarında, Patos gölgelerin arasından dışarı çıktı. Varolan en iyi tahtadan yapılmış bir mızrağı vardı. Bu mızrak bir sakinlik ve hoÅŸluk hissi yayıyordu ve yasama ışık veriyordu, tıpkı sakin bir orman gibi. Böyle bir silahı sadece "biri" yapabilirdi.
Bu ikisının gelisiyle ilgili olarak Patos'u ziyaret eden bu "biri" sabırla kaçınılmaz olarak düÅŸündüÄŸü ÅŸeyi bekliyordu: Logos'un, Patos'un, ve belki biraz ÅŸansla Cypher'in sonunu!
SavaÅŸ çok kızışmıştı, Cypher saldırırken mücadelecilerin aÄŸzından bir kelime bile dökülmedi. Patos sadece ayakta durup saldırıları kesiyor ve yapabilirse karşılık vermeye calisiyordu. Logos'ta savaşı izleyip, Patos'un sonunun gelmesi için dua ediyordu.
Esit güçlü tanrılar, kendilerine avantaj saÄŸlamak için kiÅŸisel güçlerine döndüler. Patos, yıldızları ve güneÅŸi silip dünyayi karanliga boÄŸdu. Zaten karanlik vadiyi çok tanimayan Cypher iyice korlesti. Patos, mizragiyla rakibini omzundan yaraladı. Çok kizan tanrı, vadiyi içindeki bütün kayaları aleve vererek yok etmeye basladı. Alevlerin ortaligi aydinlatmasıyla tekrar görmeye basladı.Bu sırada Patos'u yanan ormanin sactiÄŸi ışıktan yararlanarak fark etmiÅŸti.
Bu andan yararlanıp ileri atıldı ve Patos'un sol eline şiddetle saldırdı.
Patos, sanki kanı içinden çekilmiscesine bağırdı. Cypher ve Logos zaferle ona bakarken, Cypher ve Patos'un içinde enteresan birÅŸey olmaya basladı. Dış görünüÅŸlerinde bir deÄŸiÅŸiklik olmamasına raÄŸmen, onların hayat gücü parcalandı ve birbirlerinin içinde yeniden ÅŸekil aldı. Biraz büyüyle, Patos ÅŸimdi Cypher'in vücudunda yaşıyordu. Cypher'in özü biraz önce yaraladığı Patos'un bedenindeydi.
Acı içinde olmasına raÄŸmen Cypher'in ruhu olumun kolayca gelmesini reddetti. Son olarak, mızrağı aldı ve kendi vucuduna, kendinden calininan vucuda sapladı. Kendi dehasını yansitan Patos yoketme Lord'u tarafindan kendine atilan mizraktan kacmadı.
Cypher olurken Patos oldu. Cypher daha da zayıfladı. Vadi yanarken Logos kacınca daha da yalniz kalmıştı. O sırada anladıki artık onun güçleri yok etmeye yaramiyordu. Fakat biraz cabayla deÄŸiÅŸimi Patos'un kullandıği gibi kullanabildi. Bütün güçlerini yaralı koluna odakliyarak, önce kanamayı durdurdu. Sonrada kas ve kemiklerini çekerek kaybolan organın yerini tutmasını saÄŸladı.
Tamamen iyileÅŸip, yeni gücünü bulup herkesin duyacağı ÅŸekilde bağırdı: "Yeniden doÄŸdum. Dengim yok. Korkun benden!"
Gücünü göstermek için Vadiyi paramparça etti, ve taÅŸtan olmayan fakat camdan bir abide meydana getirdi. Bu abide her yöne bakan keskin kenarları ile belki güzel deÄŸildi, ama gene de deÄŸerinden birÅŸey kaybetmemiÅŸti. Insanlar, toplu halde gidip tanrıları Cypher'a biat ettiler.Yaratılış kumaşının hassas bir yapısı vardı. Patos'un ve Cypher kimliÄŸindeki yeni Patos'un getirdiÄŸi degisikliklerle, Carnac deÄŸiÅŸim sinyalleri vermeye basladı. İlk basta, çok önemli olmayan deÄŸiÅŸimlerdi bunlar. Ciceklerin kokusu yok olmaya, mevsimler tahmin edilemez bir hal almaya, ve o arada bir kahverengi su akmaya basladı. Insanların farkettiÄŸi bu ÅŸeylere yorumuysa su oldu: "Hiç bir acıklamaya gerek yok, bazen bir ÅŸeyler oluverir."
Bütün bunlar Cypher'in yaptıkları deÄŸildi, kendisine göre o yeni buldugu bu oznelerle çok meÅŸguldu. Yıllar sonra, insanoÄŸlu alti büyük kralliga bolundu: savaÅŸcılığıyla ünlü Cole ait Hellsgarem, limanları ve gemileri celikten Buegrant, beyaz ÅŸehir Arrdeam, hasadi muhteÅŸemligiyle ünlü olan Planisad, ticaretin merkezi Brisbia, ve en son olarakta bütün bunlardan en uzaktaki El Morad.
Iste bu zamanlarda, ilginç yaratıklar Carnac'ın her tarafında görünmeye basladılar. Önceleri, onların kurtlar, ayılar veya diger vahÅŸi hayvanlardan olabilecekleri sanildi.
Ama onlar farklıydı.
Her gecen yıl farklılıkları daha da büyüdü. TaÅŸtan varlıkler, sihir, ve herÅŸeyden kotusu daha önce arkadas olanlar ÅŸimdi anime edilmis, yasami kendilerinin anladıği bir ortama dönüÅŸtürmeye yani olumu getirmeye calisan cesetler olarak yeniden dünyaya gelmisti.
Uzun zaman gecmeden, bu cehennemden gelen yaratıkların sayısı öyle çok arttı ki, yüksek duvarların ve savunmacılarınin korudugu insan ÅŸehirleri bile onların gücüne boyun eÄŸdi. İlk olarak Planisad düÅŸtü ve haliyle yiyecek kaynakları azaldı. Daha sonra Brisbia ve Arrdeam düÅŸtü. Güçlü barbar krallık Hellsgarem bile ayakta duramadı. DüÅŸmesine izin vermeyip kendi ÅŸehirlerini kendileri yaktılar. Bazı hayatta kalanlar Buegrants'in gemileriyle kendi ÅŸehirlerini terk edip, deniz yoluyla El Morad'a kactilar.
El Morad'in yoneticısı Kral Manes sığınmacıları ön yargı yapmadan aldı. Hali olanlara da orduda yer verildi. Yeni savaÅŸcılar yetistirildi, saldırı baslamadan, malzemeler getirildi, silahlar yapıldı ve zırhlar parlatıldı. El Morad'in vatandasları ÅŸehirlerinin dusurulmesine izin vermemeye kararlıydi ve daha önce baÅŸka ÅŸehirlerden kacıp gelenler bu ÅŸehirdekilere tamamen sagdiktilar. Zaten El Morad dusurulurse gidecek baÅŸka yerleride yoktu. Bazı olaylarla birlikte, önemsiz El Morad insanoÄŸlunun en son tutundugu güçlü yer olarak kaldı. Eger düÅŸerse insanoÄŸlunun var olusu duracaktı.
Kazanılan ilk güvenden sonra, saldırılar zaman, sıra, ve düzen gözetmeksizin yapılmaya devam etti. Yedi uzun yıl savaÅŸtılar ve yedi uzun yıl Kral Manes cektikleri eziyete karşı sagir kulak ve kor göze dönen tanrılara dua etti. Tarihin onların çektiÄŸi eziyeti biraz daha ileriye götürmesine raÄŸmen, kahramanlarımız ilk iki yıl sonrasinda, saldırılara alistilar ve kendilerini gelistirdiler. Basariya gidiyorlardı. Duvarlarınin güvenliginin dışına çıkmaya bile cesaret ettiler. Metal için ÅŸehirin arkasındaki daÄŸlara tünel kazdılar. Silahlı birlikleri ormana göndererek tahtalar topladılar. Yiyecek bulmak karşılaÅŸtıkları ilk sorun olarak öne çıktıysa da, nüfusu daÄŸ içlerine ve yer altına kaydırarak yeterli ölçüde ekip biçilecek arazi elde ettiler.
Üçüncü yıl, yetenekli ve tecrübeli savaÅŸcılar bu canavarları avlamaya basladılar. Küçük sayılar halinde seyahat eden bu birlikler (partiler) zayıf yaratıkları ve diÄŸerlerinden çok ayrı kalmış canavarları bulup öldürdüler. Bu savaÅŸcılar geriye macera ve ihtiÅŸamin hikayelerini getirdiler. Daha sonra bu birlikler (partiler) kendilerini organize ederek Pianna Åovalyeler'ine(Pianna Knights) dönüÅŸtüler. El Morad'dan ayrı yaÅŸadılar ve hayatlarını iÅŸlerine adadılar. Hatta iclerinden bazıları sihir ve iyileÅŸtirme sanatlarını öÄŸrendiler. Insanlar olumlu olunca unutulmus olan sanatlardı bunlar.
Yedinci yılın son gecesi, siradışı birÅŸey oldu. El Morad üstüne kırmızı yaÄŸmurlar yaÄŸmaya basladı. YeÅŸil bir sis bulutu yakınlaÅŸtı. Yıllar sonra ilk defa bir alarm verildi, herkes kapılara koÅŸtu ve bir çok kiÅŸi korkuyordu.
Kral Manes onu kimin dinlediÄŸinden habersiz dua etti. Bu kez ona cevap veren Cypher olmuÅŸtu.
Kral Manes "Çok uzun süredir dua ettiÄŸim sendin. Neden ÅŸimdi cevap veriyorsun?" diye sordu. Tanrılar su ana kadar hiç cevap vermemiÅŸlerdi ve birçok kiÅŸi varlıklarından ÅŸüphe duymaya baÅŸlamıştı.
"Gerek yoktu" diye bir cevap geldi.
"Hergün bir insanım ölüyor, bundan daha büyük bir gerekçe mi var?"
"Gerek yoktu"
KurtuluÅŸu görmek için kararlı olan kral, "senin herÅŸeye gücün var, herÅŸey düzene girecek, bizler senin hizmetkarlarınız" dedi.
"Hizmetkarlar doÄŸan sonuclardan muaf deÄŸildir. Bugün kendimi size gösteriyorum, son yakındır. Bu yoketmeyi ben istemedim, benim gücüm bunu baÅŸlattı ve bunu itiraf etmek beni mutlu ediyor."
Kral kızarak "Sen bir tanrı olabilirsin Cypher, fakat kimsenin moralimizi bozmasına izin vermeyecegiz!" dedi. Kral ayaga kalktı ve kılıçını cekerek sesin geldiÄŸi yone doÄŸru yükseltti. "Eger bize yardım etmeyeceksen, sonumuza beraber gideriz!" dedi.
Fakat Cypher o sırada zaten gitmisti.
Bolum II: Pianna Åovalyelerinin Hikayesi
Bir meclis üyesi terini silerek "Yapabilecek birÅŸeyler olması lazım" dedi. Bu arada baÅŸka biride esnememek için kendini zor tutuyordu. Cypher göründüÄŸünden beri bir gün olmak üzeriydi ve bütün lord ve liderler bu konuyu bir gece öncesinden beridir tartışıyorlardı.
Planisadian Lord'larından biri ayaga kalktı ve yaklaÅŸan yeÅŸil sisten kurtulma niyetini yineledi. KeÅŸifcilerden hiç kimse geri dönmedi ve o ilk olarak bunun bir kurtuluÅŸ sesi olduÄŸuna inandi, fakat sonra tekrardan durumu degerlendirdi. Herkesin buna inanması günler sürerdi ve zaman zaten kısalmaya baÅŸlamıştı.
Fazlaca cesaretli Erenion "Hayır, burda kalıp savaşıp, Cypher'i öldürürüz ve tekrardan eski iyi halimize döneriz" dedi. Elini yayına kaydirdi ve az daha kadehini doldurmakta olan yorgun hizmetkarı yere indiriyordu. "Yeterince kaçtık!"
Mecliste gürültü vardı, bu ilk defa birinin önerdiÄŸi birÅŸey deÄŸildi ve tek çözüm olduÄŸunu herkesin bilmesine raÄŸmen, bir tanrıyla savaÅŸmaya isteksizdiler. Biri "deli misiniz? Cypher bir tanrıdır!" diye bağırdı.
"Burda kalacağız fakat savaşmayacağız."
Oda sessizlige büründü. Kalıp savaÅŸmamak nasıl olurdu? O zaman ne yapılması gerekirdi? Sadece ölmek mi? Bazıları kralın bazı ÅŸeyleri hissedebildiÄŸini düÅŸündüç Birçok kiÅŸinin majestelerinin tanrı Cypher'la konustuguna inanmak için ikna edilmeleri gerekiyordu.
"Pianna Åovalyelerini gönderin."
~
Pianna Åovalyeleri, bütün nüfusun tezahüratları arasında kale kapılarına doÄŸru girdiler. Efsanevi kahramanlar burdaydı iste, onların hepsini kurtarabilecek olanlar. Yeni yapılmış zırhları ve parlatılmış kılıçlarını kuÅŸanmış olarak hikaye kıtabı kahramanları gibi gözüktüler. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerini düÅŸünemezdi.
Iki yüz kadar güçlü asker Cypher'i aramaya koyuldular. Efsane onun yüzyıllar önce camdan bir abide yaptığını ve onun yanında yasadığını, ilk takipçilerinin onun hizmetkarlıgını yaptığını söylüyordu.
Sadece çocuklara anlatılan hikayeler rehberliginde, Pianna Åovalyeleri el deÄŸmemiÅŸ arazilere girdiler ve ÅŸu anda harabeye dönmüÅŸ olan en capraşık insan yerleÅŸiminden daha öteye gittiler. Ormanda hangi yaratıkla karşılaÅŸtılarsa öldürdüler fakat onlar sayıca çok az ve birbirlerinden uzaktı. Sanki birbirlerinden uzaÄŸa serpiÅŸtirilmiÅŸ gibiydiler.
Bir gece yorgunluktan bitkin düÅŸtüler ve her biri uyuya kaldı.
Insanların olduÄŸu vadinin yanındaki yerlerin hayalini kurdular. Ve ilk olarak, yarı bilinçli halleri onları memnun etti çünkü varış noktasına geldiklerini düÅŸünüyorlardı. Fakat rüyaları yakınlaÅŸtıkca, insanların yüzündeki ümitsizligi gördüler, bir parça bile mutluluktan yoksun, ruhen ne kadar yorgun olduklarına baktilar. Burasi baris dolu bir yer olduÄŸu için anlayamadılar, Çok karisik olmayan gok kusagi cenneti yükseldiÄŸinde bir isik abidenin camina carpti. Ne olduÄŸunu kavradılar, Cypher'in magarası buradaydı ve insanlar onun taparcasına sevenleri deÄŸil sadece köleleriydi. Onların bilinçi abideye doÄŸru dondu. Bu abide sanki isik yokmus gibi onu emen kara bir tastan bir yapiydi. Daha yakına sürüklendiler, ancak yapiya yaklastiklarında, onlara bir elden çok testere gibi görünen ÅŸey görüÅŸlerini engelledi.
Rüya sona erdi fakat sabaha kadar kimildamadılar.
Pianna Åovalyeleri gördüklerini sorun etmediler ve kararlılikları hiç azalmadı. Fakat onların bilgisi artık limitsizdi. Sanki biliyormuÅŸcasına batıya doÄŸru gidiyorlardı. Akıllarında ve kalplerinde çoktan beri unutulmus duayı tekrar ediyorlardı.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan beri unutulsakta,
Bizi terk etme.
Batıya doÄŸru rüzgar gibi atlarını sürdüler. Günlerce atlarının üstünde; ne onlar ne de atlar aclik ya da yorgunluk hissetti. Günlerce yol katettikten sonra birÅŸey gördüler. Bir abide, tıpkı bir elmas gibi çok uzaklardan parildiyordu. Rüyalarında bunu görmus olsalar bile, gene de bu muhteÅŸemlige önceden hazir deÄŸillerdi. Atlarından bir tanesının kiÅŸnemesiyle ilk ÅŸaskınlığı üzerlerinden atıp tekrar yollarına devam ettiler.
Ertesi gunun sabahında, gecısı olmayan bir engelin yollarına ciktiÄŸini farkettiler ve abideye ulasmalarına çok az kalmıştı. Ileride hiç birÅŸey görünmüyordu ve atlar bu görünmeyen cizginin ötesine geçmek istemediler. Bazı ÅŸovalyeler atları ilerlemeleri için zorlamalarına raÄŸmen bu çabalarında baÅŸarısız oldular. YaklaÅŸtıkca, o bölgeye geçiÅŸ tutkuları sanki kaybolmus gibiydi.
ÖÄŸleye kadar kimse ilerleyememiÅŸti fakat arazide bir deÄŸiÅŸim baÅŸlıyordu. Onları saran orman ve çimen sanki gördükleri bir hayalmiÅŸ gibi yok oluverdi. Yer çok cabuk bir ÅŸekilde kupkuru oldu ve çatlamaya baÅŸladı. Bir anda üstünde oldukları yer yarıldı ve hepsi içine düÅŸtü. Bu düÅŸmeyle birlikte bir çok kiÅŸi yaralandı ve bazıları da oldu. Hayatta kalan ÅŸovalyeler kendilerini bir anda daha önce carpıştıkları bütün canavarların arasında buldular. Hatta ÅŸovalyeler hiç görmedikleri bazı canavarlarla bile karşı karşıya kalmıştı.
Cypher ayakta dururken neredeyse yukarıdaki sarkıtlara deÄŸicekmis gibi duruyordu. Onu hiç tanımasalar bile aradıkları varlıkla karşı karşıya olduklarınin bilincine varmışlardı.
Bir iÅŸaretle Pianna Åovalyeleri kendilerini her yönden kuÅŸatılmış buldular. Kalkanlardan bir çember oluÅŸturacak ÅŸekilde hizalandılar ve yaralıları ve iyileÅŸtiricileri (healers) korumak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Åovalyeler savaÅŸta çok yetenekliydi. Sadece bir kardeÅŸleri kayıp verirken düÅŸman on kayıp veriyordu. Fakat savaÅŸ onları iyice yorduktan sonra, sayıları ciddi bir ÅŸekilde azalmıştı. Zaten düÅŸman saldırıları da duracaÄŸa benzemiyordu.
Åovalyelerin sayısı elliden daha da azaldığında, canavarlar kuÅŸatmayı durdurdu. Geri çekildiler ve Cypher ileri geldi. İlk defa onu bu kadar yakından görünce ÅŸovalyeler Cyper'in kim olduÄŸunun farkına vardılar. Devasa ÅŸeklinin yanında, sadece yaÅŸlı birinden biraz daha iyi gözüküyordu. Bekledikleri o hiddetli tanrı karşılarında deÄŸildi.
Alay edermiÅŸcesine, "Pianna Åovalyeleri hoÅŸgeldiniz. Yoruldunuz galiba" dedi.
Åovalyeler cevap vermediler. Onun yerine kılıcı çekili olanlar bir hedef seçip kılıçlarını bu hedefe sapladılar. Sihir sanatını kullanabilenler güçlerini açığa çıkartıp ates ve yıldırımla önlerine kim çıkarsa saldırdı. Saldırı çok acımasızdı ve Cypher, bir kaç yüz canavarın ölümünü sadece izleyebilmekle yetiniyordu. Åovalyeler verdikleri kayıplara raÄŸmen artık herÅŸey tamamen bitmemiÅŸti. Önlerine çıkabilecek tek bir yaratık kalmamıştı. Hala yaÅŸayan canavarlar feci bir ÅŸekilde kan kaybediyorlardı. Åovalyeler Cypher'ı cevreledi. Bir tanrıyı sırf fiziksel güçleri ve bildikleri yetersiz buyulerle yenmek imkansızdı. Cypher bunu bildiÄŸinden dolayı korkmuyordu. Daha önceden olen ya da yaralanan ÅŸovalyeler hareket etmeye baÅŸlamıştı. Tekrardan ayaga kalkabileceklerdi fakat kimseyi eskisi gibi kardeÅŸ ya da arkadas olarak görmeyeceklerdi.
İlk zombiler sertleÅŸmis parmaklarını düÅŸmüÅŸ olan kılıçlarına yaklastırırken, ateÅŸten kelimeler yaÅŸayan ÅŸovalyelerin aklını yakıyordu. Sebebini bilmeden, daha önce tekrarladıkları duayı söylemeye basladılar.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Olup tekrar aya kalkanların sayısı artıyor ve silahlarıni kuÅŸanıyorlardı. Pianna Åovalyeleri hayatlarında hiç bir zaman böylesine korkuyu ve umudu aynı anda hissetmediler. Ve devam ettiler.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Bu kelimelerin sesi magarada daha da siddetlenerek yankilaniyor, eski duvarlarda tekrar duyuluyor ve sarkıtları sallandırıyordu. Bu dualar devam etti.
Seninle tekrardan birlikteyiz,
Bizi duyabilirsin,
Yalvarisimizi dinle.
Cypher onların acınası duasını önemsemedi ve üzerlerine güçlerini tekrar atesledi. Magaranın tavanı kahramanların başına çökmeye baÅŸlamış ve bir çok kiÅŸi düÅŸen granitler yüzünden hayatını kaybetmiÅŸti. Åovalyeler tereddüte düÅŸmüÅŸlerdi.
Bu son,
Geri dönmek istiyoruz,
Evinde bizi memnuniyetle karşıla.
Cennetlerden gelen bir isik yıldırım gibi çarptı. Yaratıcı Logos, geçmiÅŸten gelecege, nesilden nesile aktarilan kurtuluÅŸ dualarıyla güçlenmiÅŸ muhteÅŸem okundan yayılan enerji sayesinde bir ÅŸimsek yaratti. Bu ÅŸimsek bulutları ve magaranın tavanını delerek geçti ve korkmus olan Cypher'ı omuzundan vurdu. Logos’u kutsamayan herkesi kör edebilecek bir ışıldamayla, Cypher yok edilmiÅŸti. O ise sadece intikam için son çığlığıyla duvarları titretebildi.
"Bana acı çektiren herkes benim siyah kanımla lanetlenecektir."
O anda Cypher’in haykırışını bastıran çok net ve sevgi ile dolu baÅŸka bir ses daha duyuldu;
"Evinize hoÅŸgeldiniz."
Bolum IV: Cypher'in Laneti
Cyper'ın aldığı yenilgiyle birlikte,yeÅŸil bulut yükseldi ve zafer sarhoÅŸu Pianna ÅŸovalyeleri, El Morad'in tumunu bulmak ve kendilerinin dönüÅŸünü bekleyen kutlamalar için eve doÄŸru ilerlediler. Yedi sene gibi uzun süren bir savaÅŸ insanoÄŸlunun zaferiyle sonuclanmıştı. Serüvenlerinin hikayeleri hızlıca El Morad'in insanları arasında yayıldı ve çok kısa bir süre de tanrı Logos'a adanan tapınaklar inÅŸaa edildi.
Hüküm süren barisla birlikte insanlar ÅŸehir disinda risk almaya basladılar.İlk olarak bir zamanlar onları koruyan hasarlı duvarlar ve siperlerin hemen ötesinde küçük çiftlikler belirmeye basladı. Sonra her türden ekin yetiÅŸtiren tarlalar ve tarımı destekleyen köyler boylu boyunca hızla coÄŸalmaya baÅŸladı.
Tanrı Logos'un kutsaması ile hepside basarıyla geliÅŸti. Fakat baris El Morad'in topraklarında çok uzun sürmedi
Zaman ilerledi ve El Morad'in topraklarında yeni bir hayata baÅŸlayan ÅŸovalyeler Cypher in siyah kanini tasıyan çocuklar dünyaya getirdiler.Sıyah kanin icerisindeki ÅŸeytan insanlar arasında hastaliga yol acti ve bela kisa sürede kralligi sardi.Insanlar bu hastaligin sebebini öÄŸrendiklerinde ofkeliydiler.bazı çocuklar vahÅŸi hayatin içine burakıldilar .Bazılarıda karanligin içinde ve lağımlarda ,insanların gözünden uzak yasamaya zorlandı.İnsanlar bu lanetli ,orc iÅŸaretleriyle doÄŸan çocuklara Tuarek'ler (Tuareks) adını verdi.
El morad’ın papazları (priests) Tuarek'leri tuttu ve onları ÅŸeytani iÅŸaretlerinden arindirdi.Hiçbir ÅŸansları olmayan Tuarekler,El morad da esir olarak yaÅŸamayla yetinmek zorunda kaldılar.
Kisa sürede Tuarekslerin arasından bir lider ortaya çıktı ve onları korkusuz ve utanmasızca el deÄŸmemis vahÅŸi bölgelere yönlerdirdi . Onlara dovusme tekniklerini ve bu ortamda hayatta kalma yollarıni ogretti. Bu kisının adi, kahraman ve Tuarek in ruhsal lideri olan Zignon idi.Zignon ÅŸeytani yandaslarına kuzeyi gösterek liderlik etti.Yol boyunca Patoslardan kalan askerler ve kendilerini kovalayan El Morad asker leriyle sik sik savaÅŸmak zorunda kaldılar.Üç yıl boyunca açliktan olerek ve soguktan kirilarak zignon u vahÅŸi topraklara doÄŸru izlediler ve dünyanin sonu olarak söylenen Eslant dağını geçtiler. Dağın üzerindeki düzlüÄŸün üzerindeki yer Luferson Kalesi idi ve bu yer Cyperin yıkımına baÅŸlanan yerle aynı idi. El Morad askerlerine karşı güvenli olduÄŸu için Zignon Kralligini Luferson kalesının etrafinda kurdu.Kralligina Karus un ülkesi adini verdi.
Fakat birçok Tuarek'in ÅŸeytani iÅŸaretleri El Moradın papazi tarafından ellerinden alındığı için sert buzlarla kaplı arazilerde yasamak için çok zayıf kaldılar. Bir çok Tuarek sert iklim kosullarına dayanamadıkları için oldu ve onları bu topraklara yönlendirdiÄŸi için Zignona kızmaya basladılar.Zignon Turekler'i kurtarması için Logos a dualar etti fakat Logos yanit vermedi.Her nasılsa tanrı Diaz kendisine dua edenlere cevap verdi.
Buna baÄŸlı olarak Zignon ruhunu ,insanları adına Diaz'a satti ve sehrin ortasina kötülüÄŸe adanan bir tapınak kurdu. Kendisine kötülüÄŸün kurban edilmesi emir verildi. Bu da eski zamanlardan kalan bir labirentin hakimi , Görgon'un kafasıydı. Zignon elindeki en güçlü savaÅŸcısı olan Kukleen'i Görgon'un kafasını kesmesi ve Luferson kalesine getirmesi için kıtanın batıdaki en son noktasi olan Kukleen'a gonderdi. Kafa tapinaga yerlestirildikten hemen sonra güçlü ÅŸeytani kuvvetler kaleden akmaya baÅŸladı ve Tuarekler'in bedenlerinden alınan kötülük iÅŸaretleri geri geldi.
Öncesinden daha güçlü olan Tuarek'ler kıta boyunca yayılmaya ve El Morad'i bir kez daha tehtid etmeye basladı. İmparatorlugun 492inci yılı içinde ,El Morad karus a karşı bir savaÅŸ ve onun ÅŸeytani güçlerinin daha fazla yayılmasını önlemek için ,ÅŸehrin ortasina tapınak insaa etti ve gruplar dolusu ÅŸovalyeleri organize ederek Karus a karşı savaÅŸ ilan etti.
Karşı onlem olarak Zignon,El morad'ı devirmek ve gecmiÅŸteki kötü muamele ile zulumün öcü için yemin etti. SavaÅŸ, arazi için deÄŸil yasamak için 200 yıl surdu.
Böylelikle sonsuz savaÅŸ baÅŸlamıştı...
Yaratılış kumaşının hassas bir yapısı vardı. Patos'un ve Cypher kimliÄŸindeki yeni Patos'un getirdiÄŸi degisikliklerle, Carnac deÄŸiÅŸim sinyalleri vermeye basladı. İlk basta, çok önemli olmayan deÄŸiÅŸimlerdi bunlar. Ciceklerin kokusu yok olmaya, mevsimler tahmin edilemez bir hal almaya, ve o arada bir kahverengi su akmaya basladı. Insanların farkettiÄŸi bu ÅŸeylere yorumuysa su oldu: "Hiç bir acıklamaya gerek yok, bazen bir ÅŸeyler oluverir."
Bütün bunlar Cypher'in yaptıkları deÄŸildi, kendisine göre o yeni buldugu bu oznelerle çok meÅŸguldu. Yıllar sonra, insanoÄŸlu alti büyük kralliga bolundu: savaÅŸcılığıyla ünlü Cole ait Hellsgarem, limanları ve gemileri celikten Buegrant, beyaz ÅŸehir Arrdeam, hasadi muhteÅŸemligiyle ünlü olan Planisad, ticaretin merkezi Brisbia, ve en son olarakta bütün bunlardan en uzaktaki El Morad.
Iste bu zamanlarda, ilginç yaratıklar Carnac'ın her tarafında görünmeye basladılar. Önceleri, onların kurtlar, ayılar veya diger vahÅŸi hayvanlardan olabilecekleri sanildi.
Ama onlar farklıydı.
Her gecen yıl farklılıkları daha da büyüdü. TaÅŸtan varlıkler, sihir, ve herÅŸeyden kotusu daha önce arkadas olanlar ÅŸimdi anime edilmis, yasami kendilerinin anladıği bir ortama dönüÅŸtürmeye yani olumu getirmeye calisan cesetler olarak yeniden dünyaya gelmisti.
Uzun zaman gecmeden, bu cehennemden gelen yaratıkların sayısı öyle çok arttı ki, yüksek duvarların ve savunmacılarınin korudugu insan ÅŸehirleri bile onların gücüne boyun eÄŸdi. İlk olarak Planisad düÅŸtü ve haliyle yiyecek kaynakları azaldı. Daha sonra Brisbia ve Arrdeam düÅŸtü. Güçlü barbar krallık Hellsgarem bile ayakta duramadı. DüÅŸmesine izin vermeyip kendi ÅŸehirlerini kendileri yaktılar. Bazı hayatta kalanlar Buegrants'in gemileriyle kendi ÅŸehirlerini terk edip, deniz yoluyla El Morad'a kactilar.
El Morad'in yoneticısı Kral Manes sığınmacıları ön yargı yapmadan aldı. Hali olanlara da orduda yer verildi. Yeni savaÅŸcılar yetistirildi, saldırı baslamadan, malzemeler getirildi, silahlar yapıldı ve zırhlar parlatıldı. El Morad'in vatandasları ÅŸehirlerinin dusurulmesine izin vermemeye kararlıydi ve daha önce baÅŸka ÅŸehirlerden kacıp gelenler bu ÅŸehirdekilere tamamen sagdiktilar. Zaten El Morad dusurulurse gidecek baÅŸka yerleride yoktu. Bazı olaylarla birlikte, önemsiz El Morad insanoÄŸlunun en son tutundugu güçlü yer olarak kaldı. Eger düÅŸerse insanoÄŸlunun var olusu duracaktı.
Kazanılan ilk güvenden sonra, saldırılar zaman, sıra, ve düzen gözetmeksizin yapılmaya devam etti. Yedi uzun yıl savaÅŸtılar ve yedi uzun yıl Kral Manes cektikleri eziyete karşı sagir kulak ve kor göze dönen tanrılara dua etti. Tarihin onların çektiÄŸi eziyeti biraz daha ileriye götürmesine raÄŸmen, kahramanlarımız ilk iki yıl sonrasinda, saldırılara alistilar ve kendilerini gelistirdiler. Basariya gidiyorlardı. Duvarlarınin güvenliginin dışına çıkmaya bile cesaret ettiler. Metal için ÅŸehirin arkasındaki daÄŸlara tünel kazdılar. Silahlı birlikleri ormana göndererek tahtalar topladılar. Yiyecek bulmak karşılaÅŸtıkları ilk sorun olarak öne çıktıysa da, nüfusu daÄŸ içlerine ve yer altına kaydırarak yeterli ölçüde ekip biçilecek arazi elde ettiler.
Üçüncü yıl, yetenekli ve tecrübeli savaÅŸcılar bu canavarları avlamaya basladılar. Küçük sayılar halinde seyahat eden bu birlikler (partiler) zayıf yaratıkları ve diÄŸerlerinden çok ayrı kalmış canavarları bulup öldürdüler. Bu savaÅŸcılar geriye macera ve ihtiÅŸamin hikayelerini getirdiler. Daha sonra bu birlikler (partiler) kendilerini organize ederek Pianna Åovalyeler'ine(Pianna Knights) dönüÅŸtüler. El Morad'dan ayrı yaÅŸadılar ve hayatlarını iÅŸlerine adadılar. Hatta iclerinden bazıları sihir ve iyileÅŸtirme sanatlarını öÄŸrendiler. Insanlar olumlu olunca unutulmus olan sanatlardı bunlar.
Yedinci yılın son gecesi, siradışı birÅŸey oldu. El Morad üstüne kırmızı yaÄŸmurlar yaÄŸmaya basladı. YeÅŸil bir sis bulutu yakınlaÅŸtı. Yıllar sonra ilk defa bir alarm verildi, herkes kapılara koÅŸtu ve bir çok kiÅŸi korkuyordu.
Kral Manes onu kimin dinlediÄŸinden habersiz dua etti. Bu kez ona cevap veren Cypher olmuÅŸtu.
Kral Manes "Çok uzun süredir dua ettiÄŸim sendin. Neden ÅŸimdi cevap veriyorsun?" diye sordu. Tanrılar su ana kadar hiç cevap vermemiÅŸlerdi ve birçok kiÅŸi varlıklarından ÅŸüphe duymaya baÅŸlamıştı.
"Gerek yoktu" diye bir cevap geldi.
"Hergün bir insanım ölüyor, bundan daha büyük bir gerekçe mi var?"
"Gerek yoktu"
KurtuluÅŸu görmek için kararlı olan kral, "senin herÅŸeye gücün var, herÅŸey düzene girecek, bizler senin hizmetkarlarınız" dedi.
"Hizmetkarlar doÄŸan sonuclardan muaf deÄŸildir. Bugün kendimi size gösteriyorum, son yakındır. Bu yoketmeyi ben istemedim, benim gücüm bunu baÅŸlattı ve bunu itiraf etmek beni mutlu ediyor."
Kral kızarak "Sen bir tanrı olabilirsin Cypher, fakat kimsenin moralimizi bozmasına izin vermeyecegiz!" dedi. Kral ayaga kalktı ve kılıçını cekerek sesin geldiÄŸi yone doÄŸru yükseltti. "Eger bize yardım etmeyeceksen, sonumuza beraber gideriz!" dedi.
Fakat Cypher o sırada zaten gitmisti.
Bolum II: Pianna Åovalyelerinin Hikayesi
Bir meclis üyesi terini silerek "Yapabilecek birÅŸeyler olması lazım" dedi. Bu arada baÅŸka biride esnememek için kendini zor tutuyordu. Cypher göründüÄŸünden beri bir gün olmak üzeriydi ve bütün lord ve liderler bu konuyu bir gece öncesinden beridir tartışıyorlardı.
Planisadian Lord'larından biri ayaga kalktı ve yaklaÅŸan yeÅŸil sisten kurtulma niyetini yineledi. KeÅŸifcilerden hiç kimse geri dönmedi ve o ilk olarak bunun bir kurtuluÅŸ sesi olduÄŸuna inandi, fakat sonra tekrardan durumu degerlendirdi. Herkesin buna inanması günler sürerdi ve zaman zaten kısalmaya baÅŸlamıştı.
Fazlaca cesaretli Erenion "Hayır, burda kalıp savaşıp, Cypher'i öldürürüz ve tekrardan eski iyi halimize döneriz" dedi. Elini yayına kaydirdi ve az daha kadehini doldurmakta olan yorgun hizmetkarı yere indiriyordu. "Yeterince kaçtık!"
Mecliste gürültü vardı, bu ilk defa birinin önerdiÄŸi birÅŸey deÄŸildi ve tek çözüm olduÄŸunu herkesin bilmesine raÄŸmen, bir tanrıyla savaÅŸmaya isteksizdiler. Biri "deli misiniz? Cypher bir tanrıdır!" diye bağırdı.
"Burda kalacağız fakat savaşmayacağız."
Oda sessizlige büründü. Kalıp savaÅŸmamak nasıl olurdu? O zaman ne yapılması gerekirdi? Sadece ölmek mi? Bazıları kralın bazı ÅŸeyleri hissedebildiÄŸini düÅŸündüç Birçok kiÅŸinin majestelerinin tanrı Cypher'la konustuguna inanmak için ikna edilmeleri gerekiyordu.
"Pianna Åovalyelerini gönderin."
~
Pianna Åovalyeleri, bütün nüfusun tezahüratları arasında kale kapılarına doÄŸru girdiler. Efsanevi kahramanlar burdaydı iste, onların hepsini kurtarabilecek olanlar. Yeni yapılmış zırhları ve parlatılmış kılıçlarını kuÅŸanmış olarak hikaye kıtabı kahramanları gibi gözüktüler. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerini düÅŸünemezdi.
Iki yüz kadar güçlü asker Cypher'i aramaya koyuldular. Efsane onun yüzyıllar önce camdan bir abide yaptığını ve onun yanında yasadığını, ilk takipçilerinin onun hizmetkarlıgını yaptığını söylüyordu.
Sadece çocuklara anlatılan hikayeler rehberliginde, Pianna Åovalyeleri el deÄŸmemiÅŸ arazilere girdiler ve ÅŸu anda harabeye dönmüÅŸ olan en capraşık insan yerleÅŸiminden daha öteye gittiler. Ormanda hangi yaratıkla karşılaÅŸtılarsa öldürdüler fakat onlar sayıca çok az ve birbirlerinden uzaktı. Sanki birbirlerinden uzaÄŸa serpiÅŸtirilmiÅŸ gibiydiler.
Bir gece yorgunluktan bitkin düÅŸtüler ve her biri uyuya kaldı.
Insanların olduÄŸu vadinin yanındaki yerlerin hayalini kurdular. Ve ilk olarak, yarı bilinçli halleri onları memnun etti çünkü varış noktasına geldiklerini düÅŸünüyorlardı. Fakat rüyaları yakınlaÅŸtıkca, insanların yüzündeki ümitsizligi gördüler, bir parça bile mutluluktan yoksun, ruhen ne kadar yorgun olduklarına baktilar. Burasi baris dolu bir yer olduÄŸu için anlayamadılar, Çok karisik olmayan gok kusagi cenneti yükseldiÄŸinde bir isik abidenin camina carpti. Ne olduÄŸunu kavradılar, Cypher'in magarası buradaydı ve insanlar onun taparcasına sevenleri deÄŸil sadece köleleriydi. Onların bilinçi abideye doÄŸru dondu. Bu abide sanki isik yokmus gibi onu emen kara bir tastan bir yapiydi. Daha yakına sürüklendiler, ancak yapiya yaklastiklarında, onlara bir elden çok testere gibi görünen ÅŸey görüÅŸlerini engelledi.
Rüya sona erdi fakat sabaha kadar kimildamadılar.
Pianna Åovalyeleri gördüklerini sorun etmediler ve kararlılikları hiç azalmadı. Fakat onların bilgisi artık limitsizdi. Sanki biliyormuÅŸcasına batıya doÄŸru gidiyorlardı. Akıllarında ve kalplerinde çoktan beri unutulmus duayı tekrar ediyorlardı.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan beri unutulsakta,
Bizi terk etme.
Batıya doÄŸru rüzgar gibi atlarını sürdüler. Günlerce atlarının üstünde; ne onlar ne de atlar aclik ya da yorgunluk hissetti. Günlerce yol katettikten sonra birÅŸey gördüler. Bir abide, tıpkı bir elmas gibi çok uzaklardan parildiyordu. Rüyalarında bunu görmus olsalar bile, gene de bu muhteÅŸemlige önceden hazir deÄŸillerdi. Atlarından bir tanesının kiÅŸnemesiyle ilk ÅŸaskınlığı üzerlerinden atıp tekrar yollarına devam ettiler.
Ertesi gunun sabahında, gecısı olmayan bir engelin yollarına ciktiÄŸini farkettiler ve abideye ulasmalarına çok az kalmıştı. Ileride hiç birÅŸey görünmüyordu ve atlar bu görünmeyen cizginin ötesine geçmek istemediler. Bazı ÅŸovalyeler atları ilerlemeleri için zorlamalarına raÄŸmen bu çabalarında baÅŸarısız oldular. YaklaÅŸtıkca, o bölgeye geçiÅŸ tutkuları sanki kaybolmus gibiydi.
ÖÄŸleye kadar kimse ilerleyememiÅŸti fakat arazide bir deÄŸiÅŸim baÅŸlıyordu. Onları saran orman ve çimen sanki gördükleri bir hayalmiÅŸ gibi yok oluverdi. Yer çok cabuk bir ÅŸekilde kupkuru oldu ve çatlamaya baÅŸladı. Bir anda üstünde oldukları yer yarıldı ve hepsi içine düÅŸtü. Bu düÅŸmeyle birlikte bir çok kiÅŸi yaralandı ve bazıları da oldu. Hayatta kalan ÅŸovalyeler kendilerini bir anda daha önce carpıştıkları bütün canavarların arasında buldular. Hatta ÅŸovalyeler hiç görmedikleri bazı canavarlarla bile karşı karşıya kalmıştı.
Cypher ayakta dururken neredeyse yukarıdaki sarkıtlara deÄŸicekmis gibi duruyordu. Onu hiç tanımasalar bile aradıkları varlıkla karşı karşıya olduklarınin bilincine varmışlardı.
Bir iÅŸaretle Pianna Åovalyeleri kendilerini her yönden kuÅŸatılmış buldular. Kalkanlardan bir çember oluÅŸturacak ÅŸekilde hizalandılar ve yaralıları ve iyileÅŸtiricileri (healers) korumak için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Åovalyeler savaÅŸta çok yetenekliydi. Sadece bir kardeÅŸleri kayıp verirken düÅŸman on kayıp veriyordu. Fakat savaÅŸ onları iyice yorduktan sonra, sayıları ciddi bir ÅŸekilde azalmıştı. Zaten düÅŸman saldırıları da duracaÄŸa benzemiyordu.
Åovalyelerin sayısı elliden daha da azaldığında, canavarlar kuÅŸatmayı durdurdu. Geri çekildiler ve Cypher ileri geldi. İlk defa onu bu kadar yakından görünce ÅŸovalyeler Cyper'in kim olduÄŸunun farkına vardılar. Devasa ÅŸeklinin yanında, sadece yaÅŸlı birinden biraz daha iyi gözüküyordu. Bekledikleri o hiddetli tanrı karşılarında deÄŸildi.
Alay edermiÅŸcesine, "Pianna Åovalyeleri hoÅŸgeldiniz. Yoruldunuz galiba" dedi.
Åovalyeler cevap vermediler. Onun yerine kılıcı çekili olanlar bir hedef seçip kılıçlarını bu hedefe sapladılar. Sihir sanatını kullanabilenler güçlerini açığa çıkartıp ates ve yıldırımla önlerine kim çıkarsa saldırdı. Saldırı çok acımasızdı ve Cypher, bir kaç yüz canavarın ölümünü sadece izleyebilmekle yetiniyordu. Åovalyeler verdikleri kayıplara raÄŸmen artık herÅŸey tamamen bitmemiÅŸti. Önlerine çıkabilecek tek bir yaratık kalmamıştı. Hala yaÅŸayan canavarlar feci bir ÅŸekilde kan kaybediyorlardı. Åovalyeler Cypher'ı cevreledi. Bir tanrıyı sırf fiziksel güçleri ve bildikleri yetersiz buyulerle yenmek imkansızdı. Cypher bunu bildiÄŸinden dolayı korkmuyordu. Daha önceden olen ya da yaralanan ÅŸovalyeler hareket etmeye baÅŸlamıştı. Tekrardan ayaga kalkabileceklerdi fakat kimseyi eskisi gibi kardeÅŸ ya da arkadas olarak görmeyeceklerdi.
İlk zombiler sertleÅŸmis parmaklarını düÅŸmüÅŸ olan kılıçlarına yaklastırırken, ateÅŸten kelimeler yaÅŸayan ÅŸovalyelerin aklını yakıyordu. Sebebini bilmeden, daha önce tekrarladıkları duayı söylemeye basladılar.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Olup tekrar aya kalkanların sayısı artıyor ve silahlarıni kuÅŸanıyorlardı. Pianna Åovalyeleri hayatlarında hiç bir zaman böylesine korkuyu ve umudu aynı anda hissetmediler. Ve devam ettiler.
Biz senin çocuklarınız,
Çoktan unutulsakta,
Bizi terk etme.
Bu kelimelerin sesi magarada daha da siddetlenerek yankilaniyor, eski duvarlarda tekrar duyuluyor ve sarkıtları sallandırıyordu. Bu dualar devam etti.
Seninle tekrardan birlikteyiz,
Bizi duyabilirsin,
Yalvarisimizi dinle.
Cypher onların acınası duasını önemsemedi ve üzerlerine güçlerini tekrar atesledi. Magaranın tavanı kahramanların başına çökmeye baÅŸlamış ve bir çok kiÅŸi düÅŸen granitler yüzünden hayatını kaybetmiÅŸti. Åovalyeler tereddüte düÅŸmüÅŸlerdi.
Bu son,
Geri dönmek istiyoruz,
Evinde bizi memnuniyetle karşıla.
Cennetlerden gelen bir isik yıldırım gibi çarptı. Yaratıcı Logos, geçmiÅŸten gelecege, nesilden nesile aktarilan kurtuluÅŸ dualarıyla güçlenmiÅŸ muhteÅŸem okundan yayılan enerji sayesinde bir ÅŸimsek yaratti. Bu ÅŸimsek bulutları ve magaranın tavanını delerek geçti ve korkmus olan Cypher'ı omuzundan vurdu. Logos’u kutsamayan herkesi kör edebilecek bir ışıldamayla, Cypher yok edilmiÅŸti. O ise sadece intikam için son çığlığıyla duvarları titretebildi.
"Bana acı çektiren herkes benim siyah kanımla lanetlenecektir."
O anda Cypher’in haykırışını bastıran çok net ve sevgi ile dolu baÅŸka bir ses daha duyuldu;
"Evinize hoÅŸgeldiniz."
Bolum IV: Cypher'in Laneti
Cyper'ın aldığı yenilgiyle birlikte,yeÅŸil bulut yükseldi ve zafer sarhoÅŸu Pianna ÅŸovalyeleri, El Morad'in tumunu bulmak ve kendilerinin dönüÅŸünü bekleyen kutlamalar için eve doÄŸru ilerlediler. Yedi sene gibi uzun süren bir savaÅŸ insanoÄŸlunun zaferiyle sonuclanmıştı. Serüvenlerinin hikayeleri hızlıca El Morad'in insanları arasında yayıldı ve çok kısa bir süre de tanrı Logos'a adanan tapınaklar inÅŸaa edildi.
Hüküm süren barisla birlikte insanlar ÅŸehir disinda risk almaya basladılar.İlk olarak bir zamanlar onları koruyan hasarlı duvarlar ve siperlerin hemen ötesinde küçük çiftlikler belirmeye basladı. Sonra her türden ekin yetiÅŸtiren tarlalar ve tarımı destekleyen köyler boylu boyunca hızla coÄŸalmaya baÅŸladı.
Tanrı Logos'un kutsaması ile hepside basarıyla geliÅŸti. Fakat baris El Morad'in topraklarında çok uzun sürmedi
Zaman ilerledi ve El Morad'in topraklarında yeni bir hayata baÅŸlayan ÅŸovalyeler Cypher in siyah kanini tasıyan çocuklar dünyaya getirdiler.Sıyah kanin icerisindeki ÅŸeytan insanlar arasında hastaliga yol acti ve bela kisa sürede kralligi sardi.Insanlar bu hastaligin sebebini öÄŸrendiklerinde ofkeliydiler.bazı çocuklar vahÅŸi hayatin içine burakıldilar .Bazılarıda karanligin içinde ve lağımlarda ,insanların gözünden uzak yasamaya zorlandı.İnsanlar bu lanetli ,orc iÅŸaretleriyle doÄŸan çocuklara Tuarek'ler (Tuareks) adını verdi.
El morad’ın papazları (priests) Tuarek'leri tuttu ve onları ÅŸeytani iÅŸaretlerinden arindirdi.Hiçbir ÅŸansları olmayan Tuarekler,El morad da esir olarak yaÅŸamayla yetinmek zorunda kaldılar.
Kisa sürede Tuarekslerin arasından bir lider ortaya çıktı ve onları korkusuz ve utanmasızca el deÄŸmemis vahÅŸi bölgelere yönlerdirdi . Onlara dovusme tekniklerini ve bu ortamda hayatta kalma yollarıni ogretti. Bu kisının adi, kahraman ve Tuarek in ruhsal lideri olan Zignon idi.Zignon ÅŸeytani yandaslarına kuzeyi gösterek liderlik etti.Yol boyunca Patoslardan kalan askerler ve kendilerini kovalayan El Morad asker leriyle sik sik savaÅŸmak zorunda kaldılar.Üç yıl boyunca açliktan olerek ve soguktan kirilarak zignon u vahÅŸi topraklara doÄŸru izlediler ve dünyanin sonu olarak söylenen Eslant dağını geçtiler. Dağın üzerindeki düzlüÄŸün üzerindeki yer Luferson Kalesi idi ve bu yer Cyperin yıkımına baÅŸlanan yerle aynı idi. El Morad askerlerine karşı güvenli olduÄŸu için Zignon Kralligini Luferson kalesının etrafinda kurdu.Kralligina Karus un ülkesi adini verdi.
Fakat birçok Tuarek'in ÅŸeytani iÅŸaretleri El Moradın papazi tarafından ellerinden alındığı için sert buzlarla kaplı arazilerde yasamak için çok zayıf kaldılar. Bir çok Tuarek sert iklim kosullarına dayanamadıkları için oldu ve onları bu topraklara yönlendirdiÄŸi için Zignona kızmaya basladılar.Zignon Turekler'i kurtarması için Logos a dualar etti fakat Logos yanit vermedi.Her nasılsa tanrı Diaz kendisine dua edenlere cevap verdi.
Buna baÄŸlı olarak Zignon ruhunu ,insanları adına Diaz'a satti ve sehrin ortasina kötülüÄŸe adanan bir tapınak kurdu. Kendisine kötülüÄŸün kurban edilmesi emir verildi. Bu da eski zamanlardan kalan bir labirentin hakimi , Görgon'un kafasıydı. Zignon elindeki en güçlü savaÅŸcısı olan Kukleen'i Görgon'un kafasını kesmesi ve Luferson kalesine getirmesi için kıtanın batıdaki en son noktasi olan Kukleen'a gonderdi. Kafa tapinaga yerlestirildikten hemen sonra güçlü ÅŸeytani kuvvetler kaleden akmaya baÅŸladı ve Tuarekler'in bedenlerinden alınan kötülük iÅŸaretleri geri geldi.
Öncesinden daha güçlü olan Tuarek'ler kıta boyunca yayılmaya ve El Morad'i bir kez daha tehtid etmeye basladı. İmparatorlugun 492inci yılı içinde ,El Morad karus a karşı bir savaÅŸ ve onun ÅŸeytani güçlerinin daha fazla yayılmasını önlemek için ,ÅŸehrin ortasina tapınak insaa etti ve gruplar dolusu ÅŸovalyeleri organize ederek Karus a karşı savaÅŸ ilan etti.
Karşı onlem olarak Zignon,El morad'ı devirmek ve gecmiÅŸteki kötü muamele ile zulumün öcü için yemin etti. SavaÅŸ, arazi için deÄŸil yasamak için 200 yıl surdu.
Böylelikle sonsuz savaÅŸ baÅŸlamıştı...